Mustafa KAYA

Tarih: 23.08.2022 22:20

“TOPARLANIN GİTMİYORUZ!”

Facebook Twitter Linked-in

               Hastalık, araz, sıkıntı canlı hayatında, kısaca işlerin olması gerektiği gibi gitmemesi olayıdır bence. Okuduk, okuyoruz, -elimiz, dilimiz, gözümüz  ve vaktimiz- elverdiğince. İnsanların hastalıkları ile ilgili tıpçılar kadar bilgi sahibi olmamız mümkün değil. O kadarı işimiz de değil. Ama hastalıkların bize yansıması, bizi nasıl etkilediği konusunda az çok bilgi sahibiyiz. Manevi hastalıklara gelince analiz yeteneği az çok olan toplumun çoğunluğunda geçmiş ile gelecek dengesi de göz önünde bulundurarak bilgi sahibi olmak çok da zor değil.

               Gençliğimden beri hep şu tespitte bulunmuşumdur: Toplumumuzun kahir ekseriyetinin şimdi söyleyeceğim üç konuda fikri vardır: Spor, din, sağlık… Siz onları fazlalaştırabilir veya azaltabilirsiniz. Aralarında derece farkı, yaklaşım farkı var gözlemleyebildiğim kadarı ile. Mesela Galatasaray ile Fenerbahçe arasında oynanan doksan dakikalık bir maç ile ilgili değişik kanallarda saatlerce yorum yapılmıyor mu? Genç  - yaşlı özellikle erkek sohbetlerinde işi tatsızlıklara varıncaya kadar götürecek tartışmalar yaşanmıyor mu? Bir faul pozisyonu için ve gözlerimiz göre göre birbirimizi yemiyor muyuz? Pozisyon ya fauldür ya da değildir, kişiye göre değişebilir mi? Aynı şeyi din konusunda da yaşamıyor muyuz? Branşım gereği mürekkep yaladığım hususta değişik enstantaneler yaşamış biri olarak söyleyeyim ki; araplar Müslümanlığı (!) bilmiyor cümlesini duymuş bir adamım ben … Hem de namazda rükûa giderken ellerini yukarı kaldırıyor diye…

               Sağlıktan da örnek vereyim de işi tam yapayım. Akrabasının biri doktora gitmiş, midesinden gastrit teşhisi konmuş, ilaçları almış bize gösteriyor. Diğer arkadaş benim de oldu o ilaçlar geçirmiyor, sen şunları şunları ye diye tavsiyede bulunuyor, üstelik ilaçları çöpe atmasını da tavsiye ediyor. Aklı sıra hastalığı geçirmiş ya! Ama inanın sağlık sektörü daha önce yazmış olduğum sektörler kadar bu yanlış fikir ve telkinlerden daha az etkileniyor. Sonunun felaket olma ihtimali daha yüksek olsa gerek aklı başındaki çoğu insan “doktora git, doktora bir görün” diyor.

               Vücudumuzu etkileyen hastalıklar son yıllarda çeşitlenmesine rağmen, tedavi konusunda bilim oldukça hızlı ve etkin. Hastalığın köküne inilip, tedavisi konusunda bilim oldukça iyi ilerliyor. Korona da yaşadığımız gibi… Ya manevi hastalıklarımız ne olacak?! Onların köküne inebilecek miyiz?!

               Geçen haftaki yazımda “her şey benim için olacak, hep ben kazanmalıyım, menfaatime uygun olsun da meşru ya da kabul edilebilir olmasın hiç önemli değil” hastalığından bahsetmiştim. Konu soğumadan tekrar değineyim dedim, “ gelişmekte olan ülkeler ile ne alâkası var?” denilecek olur ise diye de bidahaki yazılarımda konuyu vurgulayacağımdan bahsetmiştim. Bu hastalığın kökü gelişmekte olan ülke olmak ile ilgili de bence; onun için vurguladım.

            Ülke gelişirken daha fazla kazanç, kazanda nasıl kazanır isen öyle kazan felsefesine göre kazanmayı hedef  olarak görüyoruz. Yanlış anlamayın herhangi bir ideoloji adına söylemiyorum ama ben kazanayım da altta kalanın canı çıksın, hastalık değilde ne? Ve bu hastalık bize nereden geldi?  Sömürgeci, kapitalist, sadece kazan ve hak ettiğinden ve ihtiyacından daha fazla kazan ekonomik sisteminden kaynaklı bir hastalık değil mi? Hangimiz duçar ( içine düşmek ) olmadık bu hastalığa? Ve bu hastalık kanserli virüs gibi toplumu sarıyor, hücrelerimize sirayet ediyorken; elimiz kolumuz bağlı durmanın çaresizliği bile şaşırtmıyor mu bizi?

                “Toparlanın gitmiyoruz!” diye bir söz var. Evet! Pes etmiyoruz, etmeyeceğiz! Ama nasıl? Siz de katılın! Bu konuda görüş belirtmek için uzman olmaya gerek yok! Hem tamamen bilimsel veriler istemiyoruz da.

               Hadi toparlanalım!...


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —