Sezai EREN

Tarih: 22.12.2025 10:04

ÇOCUKLUK ANILARIM -8-

Facebook Twitter Linked-in

 ÖĞRETMEN DEDİĞİN 
BÖYLE OLMALI
İlkokulu bitirdiğim yıl, köyün tozlu yollarından ilerleyerek ortaokulda okumak için babamla birlikte Demirci’ye doğru yola çıktık. Doğup büyüdüğüm köyümü arkamızda bırakıp şehrin içine karıştığımda, içimde bilinmezlikten örülmüş bir ürperti vardı. İlk kez köyümden ayrılıyor, alışık olduğum elma kokulu odalar yerine bir başkasının evinde yatıp kalkacaktım.
          
Yeni okulun taş merdivenleri, yabancı yüzlerin arasından  bana bakan gözler, sınıfımı dahi başkalarının yardımıyla bulmam… Hele babamın bırakıp gitmesi beni çok üzmüştü. Kendimi yuvasından atılmış, uçmayı bilmeyen bir leylek yavrusu gibi çaresiz hissediyordum. Çocukluğumun neşesi, yaylada öten kuşların sesi, kuzuların ardından koşuşturmalarım… Hepsi bir anda yok oluvermişti.

Okumak içimden gelmiyordu artık. Ne kitapların kokusunu duyu-yor, ne tahtaya yazılanları seçebiliyordum. İçimde tek bir istek vardı: köye dönmek, bildiğim dünyaya kavuşmak. Fakat köye giden arabaların şehrin neresinden kalktığını bile bilmediğim için, kaçmak fikrim ancak yüreğimin içinde gezinen bir hayal olarak kalıyordu. Derdimi kimseye açamıyordum. Açsam da anlatacak cesareti kendimde bulamıyordum.

Gittikçe içime kapandım. Sınıfta ne parmak kaldırıyor ne konuşuyordum. Yokluğumla varlığım birbirine karışmıştı; sanki sınıfta bir gölgeydim.

Bir gün, Türkçe öğretmenimiz Gülşen Hanım yazılı yapacağını söyledi. Sessizce kâğıdı alıp yazmaya başladım. Ne düşünerek, ne hissederek… Sadece içimde bir yerlere saklanmış sözcükler akıp gitti kâğıda.  

Aradan birkaç gün geçince öğretmenimiz sınıfa elinde notlarla girdi. Yüzünde, derslerde pek göremediğimiz bir ciddiyet vardı. Kâğıtları dağıttıktan sonra sesini hafifçe yükseltti:

“Çocuklar,” dedi, “içinizde bir kişi var, beş alan tek kişi.”

Sınıfta hafif bir uğultu yükseldi. Kimdi O? O an, benim adım okundu. Yazılı kâğıdımı elime tutuşturdu. Kâğıdın sağ üst köşesinde beş yazılıydı.

O zamanlar beş, benim için en yüksek nottu; ilkokuldaki gibi "pekiyi" sanmıştım. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi.

Gülşen Hanım yanıma doğru yürüdü. Elini başıma koydu, saçlarımı usulca okşadı.

“İçinizde tek bu oğlum var,” dedi.
Bir anda tüm bakışlar bana çevrildi. Aylarca üzerime çöken o görünmezlik sisinin bir anda dağıldığını hissettim. Sanki sınıfın pencereleri açılmış, güneş ışığı yalnızca benim üzerime düşmüş gibiydi. O an dünyalar benim olmuştu. Ve ben, o an okul denen şeyin bana bir kötülük değil, bir kapı aralayabileceğini dü-şündüm.

Sonradan öğrendim ki o beş, on üzerinden beşmiş; yani ortaymış. Ama ne fark ederdi? O küçük not, benim için bir hayatın yönünü değiştiren büyük bir işaretti. İçimde bir filiz gibi yeşermeye başlayan sevgi, okulun duvarlarını artık korkutucu değil, sıcak bir yuvaya dönüştürdü.

Yıllar geçip de ben öğretmen olduğumda, sınıfa her adım attığımda Gülşen Hanım’ı hatırladım. Saçlarımı okşayan eli, bana güvenen bakışı, içimdeki kıvılcımı fark edişi… Anladım ki öğretmen dediğin, bazen bir çocuğun kaderinde sessizce açılan tek pencere olur.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —