Bu yazımda, toplumların, bireylerin hürriyetinde bahsetmeyeceğim. Bu akşam biraz geyik yapmak, biraz nalına mıhına vurmak istedi canım gün yarına evrilmeden. Hani, “eller tatlı uykusunda ben senin derdindeyim,” diyen aşığın bu güfteyi yazdığı zamana üç beş saat varken. Ben bu cümleleri yazdığımda tavuklardan gayrı kimler uykunun pençesindedir kim bilir?
Nasıl bir başlangıç ama dost, hiç tesadüf edebildin mi, bugüne kadar böyle absürt bir giriş yaptığıma? Amacım zülfü yâre dokunmak falan değil, geyik meyik yapmak geldi içimden! Sahiden diyorum bak, ne öğüt vermek, ne siyasi bir mesaj vermek derdim ne de orta yaşı geride bırakmış ben’in hayat tecrübelerinden bahsetmek! Bu gece beynime mıh gibi çakılan bir sözcükle “h ü r r i y e t l e” dans etmek, beyin jimnastiği yapmak geçti içimden! Bu sihirli kavramın adını duyunca bazılarının uykuları kaçar ya, hoş, benim kimsenin uykusuyla alıp veremediğim yok zaten! Bana ne yani, herkes bir güzel uyusun, bir güzel rüyalar görsün, hatta ve hatta rüyaların en şahanelerini görsün !
Bu sözcük, bu hürriyet öyle sihirlidir ki, ondaki asaleti vakarı gören ona sevdalanır, hem öyle bir sevdalanır, öyle bir sevdalanır; kör kütük aşık olur. Kör kütük aşık olmakla kalmaz, uğruna bedeller bile öder. Nigarlar, Ferideler, Fatoşlar, Aliler, Ahmetler, Emeller… birer hürriyet sevdalısıdır.
Ah hürriyet ah, uğruna nice tahtlar yıkılmış, nice sultanlar tahtlarından olmuş! Namık Kemal demiş ya hani:
“Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten!”
“(Ne büyüleyicisin ey hürriyet, esaretten kurtulayım derken, şimdi senin esirin olduk!)”
Zamane günlerinden birinde şifalı keçiboynuzları diyarından, Mersin’in Türkmen aşiretlerinden ne sarışın ne kumral bir kız, Nigar. Bu kız, adı hürriyet olmayan, hürriyet için ölürüm diyen, hürriyetin mana ve ehemmiyetine haiz olmayan birine, “gel hürriyetlerimize bir mekan bulalım bir araya gelsinler, bir can olsunlar,” demiş. Demiş demesine de başında saçı olmayan biri başkasının saçına merhem olabilir mi? Olamamış tabi. Olamadığı gibi korkmuş, korkusundan tükenip gitmiş! Nigar kadar yiğit olmayan bu Hürriyet aşığının(!) hürriyet azizdir, o ekmek su gibi elzemdir, dedikleri bir teraneden öte geçememiş. İşte buna sebep asil mi asil bir yüreğin yangınına merhem olmayan hürriyet aşığına (!) ne denir?
Nigâr’la Hürriyet aşığı (!) yan yana, birlikte nice arzularından vazgeçmişler zamane günlerinde. Vaz geçerlerken, Nigâr’ın yüreği yerinde duramaz olmuş, tak tak atmaya başlamış. Onun tak tak atıp dururken yüreği, bu yol yordam bilmeze umut bağlamış. Hem bağlamış, bağlamakla kalmayıp gel hürriyetimizi bir mekanda birleştirelim, demiş. Demiş de ne olmuş, hiç…
Yıllar yıllar sonra Hürriyet aşığı (!) izine rastlamış Nigar’ın … Rastlamış da ne olmuş, hiç; koskocaman bir hiç !
İşte bu yaşadıklarından, Hürriyet aşığının (!) basiretsizliğinden ötürü, tanımazdan gelmiş onu Nigâr, işte ona sebep dikkate almamış. Hem neden tanısın, kendi şehirde, kafası köyde olanla akşam sabah olur mu?
İşte ona sebep, nasılsın, iyi misin, ne var yok, her şey yolunda mı… sorularının yanıtları çekim kuvvetinden yoksun, öylece kalmış meyallahta!
Mart 2024 / Salihli