Mustafa KAYA

Tarih: 12.05.2025 10:25

VERMEYİNCE MABUT, NEYLESİN MAHMUT

Facebook Twitter Linked-in

Eskiden, çocukluğumda, gençliğim-de, atasözlerinin, deyimlerin nasıl olup da bu kadar güzel anlamlar içerebildiğini ve dolayısıyla nasıl olup da bu kelimelerle geniş anlamlar ifade edilebildiğini merak eder dururdum. O zamanlar arama motorları yok tabii. Kitaplardan araştırman ve kitaplara ulaşman da kolay değildi. 
Bizim gibi ve bizden önceki nesiller gibi kafaları şimdiki nesne göre farklı formatlanmış insanlar ile şimdiki nesli kıyaslamak çok da iyi bir şey değil. Nerede "eski kafalı" diye yaftalanan bir gruptan oluşan topluluk olsa konu; Demirci deyimi ile -allem edip güllem edip- şimdiki neslin duyarsızlığına geliyor. Sosyal medyada ve bilgisayar oyunlarında gençlerin, çocukların fazlaca vakit geçirmesinden ve bunun anlamsızlığından dem vurup duruyoruz. Daha önce de bu platformda ifade ettiğim üzere son birkaç yıldır, bu platformlarda iyi ve güzel hareketlerin ve hareketlenmelerin olduğunu söylemiştim ve söylemeye devam ediyorum. Bekleyin anlatacağım. 
Öncelikle bu platformlarda iyilik hareketinin ameleleri ve fikir sahibi insanları içerik üretme konusunda hem azimliler hem de gayretliler. Ve "marifet iltifata tabidir." sözü gereğince (bir ara açıklarım tam anlamını ama siz de arama motorlarından rahatlıkla öğrenebilirsiniz) üretilen içeriklerdeki konuları inceleyen, irdeleyen ve paylaşan insanlar o kadar çok ki üretmeye devam ediyorlar. Hem de kötü niyetlilerden çok daha kaliteli işler çıkarıyorlar. Ara sıra buralarda daha fazla vakit geçirmek daha mı iyi olacak diye düşündürüyorlar beni. Hiç kimse de hayıflanmasın hep kötülükler var buralarda diye, bu platformlarda “ilgimi çekiyor” dediğimiz paylaşımlar daha fazla gözümüzün önüne geliyor. Dolayısı ile ne istiyorsan o geliyor gözümüzün önüne. 
Biz biraz bilmişler konuşurken de yazarken de konuyu etraflıca anlatmayı ve konuyu ayrıntılandırmayı severiz. İşin içinde öğretmenlik de varsa daha da etraflı anlatırız. Ama size kısa bir şey söyleyeyim bu arada: nasıl vitamini haptan almak çoğu kere sağlık açısından diğer meyvelerden ve sebzelerden almaktan daha kötü ve sağlıksız ise kısa cümlelerle anlamak ve anlatmak da; meramımızı  kavramak ve akılda tutmak açısından o kadar sağlıklı değil. 
Çoktandır bu köşede yazamamanın ve sizinle hasbihal edememenin açlığı ile biraz daha fazla uzattım, farkındayım. Ama aşağıdaki “Tıkandı Baba” yı okuyun! Konu ile alakası sadece sosyal medyadan aldığım bir paylaşım olması hasebiyle. Siz de sosyal medyada iyi şeylere bakın diye söylemiş olmamdan kaynaklı konuya girişim var.

TIKANDI BABA
Sultan Mahmut kıyafet değiş-tirip, beraberinde sadrazam ve birkaç muhafız ile halkı teftişe çıkmış. Dolaşırken bir kahvehaneye girip otur-muşlar. Bakmışlar müşteriler kahvehaneciye seslenip duruyor: "Tıkandı Baba, çay getir"; "Tıkandı Baba kahve getir". Tıkandı Baba lakabı Sultan Mahmut'a ilginç gelmiş. Merak edip kahveciyi çağırmış. Kahveci gelince “Baba sana neden "Tıkandı Baba" derler? Hele otur da anlat,” demiş. Tıkandı Baba başlamış anlatmaya “Ben bir gece, Rüyamda tanıdığım tüm insanların bir çeşmesi vardı ve hepsinin çeşmesinden oluk oluk su akıyordu. Benim de bir çeşmem vardı fakat benim çeşmemdeki su ip gibi akıyordu. Sonra ben "Keş-ke benim çeşmem de onlarınki kadar aksa" diye içimden geçirdim. Sonra yerden bir çomak alıp suyun geldiği oluğu dürtmeye başladım. Ben oluğu dürterken çomak kırıldı ve ip gibi akan suyum damlamaya baş ladı. Bu sefer ben; "Keşke çeşmem diğerlerininki kadar olmasa da, bari eskisi kadar aksa" diye içimden geçirdim ve oluğu kurcalamaya devam ettim. Ben uğraşırken suyun geldiği oluk tamamen kırıldı. Az önce damlayan suyum, tamamen kesildi. Ben yine uğraşmaya devam ediyordum ki, o sırada Cebrail göründü "Tıkandı, baba! Artık uğraşma!" dedi. O gün bu gündür bu rüyamı kime anlattıysam adım Tıkandı Baba'ya çıktı. Hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdi de burada çaycılık yapıp zar zor geçinmeye çalışıyorum.’’
Tıkandı Baba’nın anlattıklarından etkilenen Sultan Mahmut, muhafızlarına; "Bundan sonra her gün bu adama bir tepsi baklava getirin; her baklava diliminin altına da bir altın koyun." diye emir ver-miş. Hemen ertesi gün askerler ilk tepsi baklavayı getirip, Tıkandı Baba'ya teslim etmişler. "Padişahımızdandır" diyerek... Tıkandı Baba baklavaya sevinmiş. "Ne zamandır tatlı yemişliğim de yoktu" diye içinden geçirmiş. Almış tepsiyi tutmuş evinin yolunu. Yolda düşünmüş kendi kendine; "Yahu ben bir canıma nasıl yerim bir tepsi baklavayı? En iyisi ben buna hiç dokunmadan satayım." Tıkandı Baba işlek bir yol kenarına kurmuş tezgâhını başlamış; "Taze baklava! Taze baklava!" diye bağırmaya... Bu sırada yoldan geçen bir Yahudi baklavaya talip olmuş. Üç aşağı beş yukarı anlaşmışlar, Yahudi baklavayı alıp gitmiş... Tıkandı Baba baklavadan kazandığı ile ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış.

Yahudi baklavayı evine götürmüş. Bir dilim atmış ağzına... Fakat dişine bir şey değmiş... Bu nedir diye bir bakmış ki; altın. Ve baklavanın her diliminin altında bir tane altın... Yahudi bu duruma anlam veremese de ertesi gün tekrar aynı yere gitmiş ki; aynı adamı görür müyüm diye... Bakmış ki adam orada... Demiş ki; "Sen her akşam burada olacaksan, biraz indirim yap da ben her akşam alayım bu baklavaları senden." Tıkandı Baba kabul etmiş ve her akşam baklavayı Yahudi'ye satmaya başlamış. Sultan Mahmut, bir ay baklava gönderdikten sonra; "Bakalım Tıkandı Baba şimdi ne durumda?" deyip adamlarıyla beraber tutmuş kahvenin yolunu. Fakat bu kez kıyafet değiştirmeden... Sultan Mahmut bakmış ki, Tıkandı Baba aynı tas aynı hamam. Ne uzamış ne kısalmış. Yine aynı kahvehanede, ekmek kavgasında... Sultan Mahmut, Tıkandı Baba'yı yanına çağırtıp sormuş “Tıkandı Baba sana yolladığım baklavaları almadın mı? Tıkandı Baba biraz mahcup “Geldi hünkârım, demiş. Ben de satıp ihtiyaçlarımı giderdim. Dua-cınızım.’’
Sultan Mahmut, bunu duyunca tebessüm etmiş. "Anlaşıldı Tıkandı Baba, sen gel bakalım benimle" demiş. Birlikte sarayın yolunu tut-muşlar. Saraya varınca Sultan Mahmut, Tıkandı Baba'yı doğruca hazine odasına götürmüş. Sultan Mahmut, Tıkandı Baba'nın eline bir kürek tutuşturup “Baba daldır bakalım küreği istediğin yere... Küreğin ü-zerinde ne kalırsa senindir,” demiş. Bunu duyan Tıkandı Baba öyle heyecanlanmış ki; küreği ters tuttuğunu fark etmemiş bile... Hızla küreği daldırıp çıkarmış ama ne çare? Kürek ters olunca üzerinde bir tanecik altın kalmış o da düştü düşecek... Derken o da düşmüş. Sultan Mahmut “Baba, demiş. Senin buradan nasibin yok! Sen şu bizim askerleri takip et. Onlar ne derse yap.’’
Tıkandı Baba boynunu büküp düşmüş askerlerin önüne... Sultan Mahmut askerlerden birini yanına çağırmış “Bu adamı alın Üsküdar'a götürün deyin ki; baba bir taş seç. Seçtiği taşa karışmayın. Sonra deyin ki seçtiğin taşı fırlat. Tıkandı Baba taşı ne kadar uzağa atarsa; durduğu yerden taşı attığı yere kadar ona verin.’’ Askerler Tıkandı Baba'yı alıp Üsküdar'a götürmüş. Demişler ki baba bir taş seç. Tıkandı Baba sormuş "Ne için ki?" diye ama askerler bir şey söylememiş. Tıkandı Baba; şu büyüktü, şu küçüktü, şu yamuktu derken kocaman bir kayaya sarılmış demiş ki seçtiğim taş budur.

Askerler demiş ki; "Baba sen şimdi bu taşı fırlat, ne kadar uzağa atarsan o kadar yer senindir." Bunu duyan Tıkandı Baba heyecanla seçtiği taşa atılmış, güç bela yerden kaldırmış. Fakat taşın ağırlığını direyemeyip elinde taş olduğu halde sırtüstü devrilmiş. Taş da üzerine düştüğünden oracıkta can vermiş. Askerler gidip durumu Sultan Mahmut'a anlattıklarında, Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş Vermeyince Mabut neylesin Mahmut.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —