Doç. Dr. Rasih ERKUL

Tarih: 04.06.2025 13:12

O YERİN HİKÂYESİ, SELÂM OLSUN ERENLERE…

Facebook Twitter Linked-in

 İşin uzmanları ve meraklıları, şehirlerin ilginçliğini, çekiciliğini, birtakım özelliklerin kombinasyonuna bağlıyorlar. Kültürel çeşitlilik, tarihî önem, benzersiz mahaller, yeşil alanlar, mutfak sahnesi, etkinlikler, festivaller, sanat, yenilik ve teknoloji, erişile-bilirlik ve yürüne bilirlik …
“İlginçlik, çekicilik” yaklaşımı, her ne kadar, kişiden kişiye değişirse de söz konusu özelliklerin göz ardı edilmediği görülür. 
“İlginçlik, çekicilik”, bir yerin kendine mahsus özelliklerinin öne çıkarılmasını gerektirir. Bu konuda, memleketimiz Demirci’nin birtakım özelliklerinin olduğunu, benzersiz projelerle çekiciliğinin, farklılığın sağlanabileceğini düşünenlerdeniz. 
Kanalizasyon, atık su, alt yapı projeleri, çevre politikaları, içme suyu hattı, su deposu, ulaşım, gıda desteği vb. işler şehirlerde yapılagelen hizmetlerdir. Bu hizmetler, şehir hayatı için hemen akla gelen, esasen de mutlak yapılması gereken hizmetlerdir ve de yaşanılan yerlerin ortak özellikleridir.  
                     
*  *  *
Özellikle Kuloğlu Camii önünden itibaren bir kale görünümündeki Kayabaşı mevkiinin bir çoğumuzun dikkatini çektiği söyleyebiliriz. Bu yer, yeni bir görünüm kazanıyor. Hem de “su” gibi aziz olarak…
Su, her kültürde önemli yere sahip olan bir kavramdır. Klasik şiirimizi ünlü ismi Fuzulî’ye göre, suyun akışı, aşktandır, su-dan murat Hz. Muhammed’dir.
Düşünenleri, emeği geçenleri kutlamamak ne mümkün!   
Âtıl alan diye nitelenen bu sahanın bir zamanlar ne olduğunu düşündüm.  Yahya Kemal’in “Ömrün şu biten neşvesi tâm olsun erenler” dediği yerin de bir hikâyesi vardı.  

*  *  *
Demirci’nin geçmişteki zengin tasavvuf atmosferi içinde farklı tasavvuf ekolleri, önemli yer tutar. Bunlardan biri de “Ma’rifî” lerdir. 
Selçuklular döneminde ve sonrasında. Seyyid Ahmed Rufâ’î’nin kurduğu Rufâ’îlik’e bağlı “Ma’rifîlik” on beş kadar koldan biridir.
Ma’rifîlik, Anadolu’da ahî-fütüvvet teşkilâtı izlerini bünyesinde taşıyan bir   tasavvuf yoludur. 
Esasen tasavvuf ahlâkıyla ilgili bir terim olan “âhîfütüvvet”, zaman içinde “dostların kusurlarını görmemek, insaflı davranmak, hiç kimseye düşman  olmamak,  fakirlerden nefret etmemek, zengine yaran-mamağa çalışmak, biriktirmemek, nimeti açıklamak, mihneti açık tutmak” gibi prensipleriyle toplumun iktisadî hayatını yönlendiren bir düşünce ve yaşama sistemi haline gelerek kurumlaşır.

*  *  *
Seyyid Muhammed Ma’rifî, 1785’lerde Mısır’dan İstanbul’a gelerek Kartal’da önce evinde, daha sonra aynı yerde inşa ettirmiş olduğu düşünülen, tekkesinde faaliyetlerini yürütür. Bugün İstanbul, Kartal, Çavuşoğlu Mahallesi’nde, Ankara Caddesinde bulunan tekke, 1976’da onarılarak cami haline getirilmiştir. 
1800’lü yılların başında, Ege bölgesinde, Manisa, İzmir ve Aydın illerinde faaliyette bulunan Ma’rifîlik, Şeyh Seyyid Muhammed Ma’rifî (ö.1824) tarafından kurulur. 
Rufâ’îliğin Anadolu’daki önemli merkezlerinden birisi, Manisa’daki Antakî koludur. Antakya doğumlu Ahmed Vehbî Efendi, 1833’te Manisa’ya gelir, bir sene Hâtûniye Medresesi’nde hocalık yaptıktan sonra İbrahim Çelebi Medresesi’ne tayin edilir. 18 seneye yakın Rufâ’î tarikatı, Ma’rifî kolunun tahsil ve terbiyesini, isteklilere öğ-retir.

*  *  *
1980’li yılların başında, Ege Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nce, yapılan derleme çalışmaları sırasında, Demirci’nin önde gelen esnaflarından Hulûsi Emetli, evindeki el yazma kitapları bağışlar. Bugün, Ege Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’nde kayıtlı bulunan bu el yazma kitaplar üzerinde yapılan incelemelerle ulaşılan bilgiler, “Ma-nisa - Demirci’de görülen Ma’rifîye tarikatı” olarak iki bildiri halinde yayımlanır.
Ege Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’ndeki mecmualardan öğrenildiğine göre Demirci’deki Ma’rifiye tarikatının kurucusu Şeyh Fethü’l- Ma’ârifî’nin oğlu Şeyh Sey-yid ‘Ali Sâbit’tir.  Torunu ise, Şeyh Seyyid Muhammed Ma’rifî-i Sânî’dir.  Bu zatların hemen hemen 19. yüzyıl boyunca Demirci’de bulundukları anlaşılmaktadır. 
*  *  *
Tekkeler; tasavvuf felsefe-sinin işlendiği, olgunlaştırıldığı ve halka sunulduğu kurumlaşmış mekânlardır.
İslâm coğrafyasında, çeşitli isimlerin verildiği tekkelere, Selçuklu ve Osmanlı çağlarında daha çok “zâviye, dergâh” ve “âsitâne” denir. Bunların yanı sıra “Kalenderhane, Mevlevihane” gibi tarikatlara göre isimlendirmeler de yapılır. 
Tekkelerin küçüğüne ad olarak verilen zâviye, özellikle 15. yüzyılın sonlarından itibaren sadece şehir, kasaba ve köylerdeki küçük tekkelerle geçit, derbent ve yol ü-zerinde bulunan misafirhaneler için kullanılmıştır.
Demirci’deki Ma’rifî Koyun-oğlu Tekkesi, Şehreküstü Mahallesi, Kayabaşı mevkiinde, Ballıpınar’ın arkasına düşen yamaçta Ma’rifî mecmuasına göre Mustafâ Lutfî ile Ahmed ‘Aşkî Efendiler tarafından iki kez bina edilmiştir.                       
Mustafa Lütfi Efendi, İstanbul - Kartal Ma’rifî dergâhında, hizmet verdikten sonra Demirci’de vazife görmek için icâzet alır. Daha sonra İzmir’e gider ve orada oğlu ve kızı ile kendisi, bir günde vefat e-derek İzmir Cicipark mevkiine, gömülür. 
Ahmet Âşkî Efendi ise, Kartal’daki merkez tekkede, Seyyid Muhammed Fethu’l-Ma’rifî’nin oğlu Seyyid Sabit Ali Efendi’ye sekiz buçuk sene hizmet edip icâzet alarak Demirci’ye gelir. Ahmet Âşkî Efendi’den sonra da İlyas Efendi, tekkenin başına geçer.
1902 tarihli vakfiyeye göre tekkeyi, Ali İlyas ibn-i Ahmed bin Mustafa kurar. Şeyh Ali’nin satın aldığı arsa üzerinde yeniden inşa ettirdiği tekke, bir şeyh hücresi, bir semâhane, fukara ve dervişân hüc-resi, iki odalı harem dairesinden meydana gelmekteydi. 
Şeyh Ali, bu tekke için bir bahçe, üç bağ vakfeder. 1898 tarihli bir vakfiyeden tekkenin daha önce mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Bu-na göre, Şehreküstü Mahallesi’nden Şeyh İlyas ibn-i Ahmed, tekkeye 4000 kuruş vakfetmiştir. 
Ma’rifîlerin diğer bir tekkesi de Camiatik Mahallesi, Yakup Çelebi - (Eski Cami) Camii’nin doğusunda, bir tepedeydi. Şu anda, üzerinden yol geçen tekkenin kuzey duvarları, ayakta kalmıştır. Bânisi, Şeyh Mus-tafa Lütfi Efendi halifelerinden Hasan Dede’dir. 
Tarihin akışı zaman içindeki rolünü oynarken erenlerin gönül coşkunlukları günümüz insanı, ancak 1980’lerden sonra öğrenebilir. Ege Bölgesi kültür değerlerinin araştırılması sırasında Ma’rifîlerin yazma eserleri de araştırılma imkânına kavuşur. 
Ege Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki Demirci Ma’rifîlerine ait “yazma eserler” den Yüksek Lisans Tezleri hazırlanırken Azerbaycanlı bir araştırmacı tarafından da Doktora Tezi çalışması yürütülür.
Son olarak da Aydın-Kuşadası’nda, Ma’rifî’lik ile ilgili olarak geçen yıllarda akademik bir toplantı da ele alınır. Kuşadası gibi turistik bir bölge, geçmişindeki kültürel değeri görmemezlikten gelemez.

*  *  *
En faal devresini 19. yüz-yılda geçiren ve 20. yüzyılın başlarında, eski gücünü yitirip unutulmaya yüz tutan, mahallî niteliklere bürünen Ma’rifilik, etkili olduğu sürede, çevresinin kültür hayatında önemli rol oynamıştır. 
Yazma eserlerdeki tarikat âdâb, erkân ve usûlleri, coşku ve içten inanışların dile getirildiği şiirler, insanımızın duygu ve inanç dünyası, hayata bakışı olarak kültür ve edebî hayatımızın önemli belgeleridir.
Şu veya bu sebeple gecikmiş, ihmal edilmiş ancak mutlak yapılması gereken işlerin yanında sözünü ettiğimiz özellikleri dengeleyen şehirler, benzersiz bir ortam oluşturabilirler ve o ortamı yaşamak veya hiç olmazsa ziyaret edilmek için ilginç bir yer haline getirebilir.

*  *  *
Yahya Kemal’in dilinden; “Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler” diyerek Demirci Ma’rifî şeyhlerinden Mustafa Lütfî Efendi ve Ahmed Aşkî’nin şiirlerinden örneklerle erenlerin iç dünyasını anlamaya çalışalım:

Gönül maksûdını buldı cihân envâr ile toldı
Bugün Lütfî imâm oldı uyan gelsün bu meydâne

Başımın sevdâsı sensin
Hem dînim îmânım sensin
Cânıma cânânım sensin
Seninle birlige geldim
         …
 Ey Ahmed mürşidin izini bekle
 Sırrını söyleme münkirden sakla
 Eğer ‘aklın varsa özini yokla
 Münkir kalbi öli Hakk’ı ne bilsün
 …
Âzrâil gelince hiç emân virmez
Anadan atadan fâ’ide olmaz
Herkesin ittigi yanına kalmaz
Sen de ittigini bulursun bir gün

  Gözlerini kara toprak yorarsa
  Amellerin karış karış gelürse
  Üzerinde kul (un) hakkı var ise
  Huzûr-ı mahşerde virirsin bir gün

Gönlünüzce nice bayramlara kavuşma temennisiyle…
 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —