Cuma hutbesini dinler misiniz? Cuma vaazını? Ya da Ramazan ayında teravih namazına gider misiniz ki teravih öncesi vaaz verilir onu dinler misiniz? Aslında konunun sorularını birçok farklı mecradan yöneltebilirim. Mesela konferans dinler misiniz? Yaşı kırkın altında olup, tartışma programını sıkılmadan takip edebilir misiniz? Politika olmayacak ama… Tek tek tespit etmesi zor olsa da, bu toplumun çoğunluğunun sormuş olduğum sorulara “evet” cevabı verebileceğini zannetmiyorum. Kaldı ki; “evet” cevabı verenlerden de hepsine “evet” diyebilmesi oldukça zor. Nereden mi biliyorum: kendimden, yani kendimizden.
Çocukken Cuma ve bayram hutbelerini çok sıkıcı bulurdum. Biz çocuklara hitap etmeyişinden olsa gerektir. Biraz büyüyünce hitap etmeliydi ama o zaman bile hâlâ sıkıcı gelmekteydi. Gerçekten son on yıldır Cuma ve diğer hutbeleri anlamlı buluyor ve dinlemeye çalışıyorum. İşin açıkçası okuyana da bağlı tabi. Çocukken yanımda babam var ise hutbeyi dinlememek, başka şeyler ile uğraşmak ciddi bir hata idi. Çünkü o zamanlar camide yaramazlık yapmak, gülmek baba olsun başkası olsun herkes tarafından azarlanmak hatta camiden kovulma sebebi idi. Namaz başladıktan sonra en arka safa geçer yaramazlık yapar sonra tanınmadan namaz bitmeden kaçabilir isen kahramandın. Anne ve baba bu tür yaramazlıklar camide, okulda veya sokakta yapıldı ğında, olayı anne babanın terbiye edememesi olarak görürdü ve bu tercih edilecek bir şey değildi. Şimdi çocuklar da namazda yok, namaza tek tük gelenlerde de yaramazlık yok vesselam.
Aslında “din nasihattir.” Diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Dinden alınacak öğüt, nasihat edilerek daha iyi öğrenilir, daha iyi öğretilir olarak yorumluyorum ben bu hadisi. Nasihat iyiye çağırmak, güzellikleri konuşmak, yanlışlıklara düşmemek için sohbet etmek değil midir sizce de? Onun için İslam’ın öğretileri ve hatta İslam öncesi dinlerin öğretileri sohbet yoluyla ulaşmış bu günlere kadar. Hem de sohbetteki bilgili kişinin yaşı, makamı, gücü dünyalık ölçüler ile belirlenmemiş İslam tarihinde. Elbette istisnalar olmuş ama gerçek her zaman bu yolla ulaşmış bizlere. İlmi geniş olan, feraseti, belağati, hitabeti ve ibadeti muteber ( kabul görmüş ) olanlar hem sözleri ile hem de yaptıkları ile yaşayabilmişler bu günlere. Yunus Emreler, Hacıbektaşlar, Mevlanalar en tanınmışları…
Kısaca konumuzla alakalı görülebileceği kadar konumuzla alakasız görülme ihtimali de olan bir husustan bahsedip sonra asıl konuya geri dönmek için sizden müsaade istiyorum.
Hakikaten kaçımız karşımızdaki kişiyi gerçekten dinliyoruz? Gerçekten karşımızdaki kişi ile iletişim kurarken birebir veya toplu halde dinleyen olarak, kaçımız karşısındakinin sözünü bitirmesine izin veriyor, ya da bitinceye kadar dinliyoruz? Afili bir laf söyleyeyim: “hiçbirimiz her konuda uzman olamayacağımıza göre karşımızdaki kişinin söylediklerinin bize bir şeyler katabileceğini hesap etmeliyiz. Onun söylediklerinden faydalanabilmeliyiz.” Kaprissiz, kompleksiz ve objektif olarak söyledikleriyle bize katkı sunabileceğini, bizim eksik bilgilerimizin olabileceğini düşünebilme erdemi, bence çok önemlidir.
Konumuz; ibadeti ve itaati ( Allah’a boyun eğmeyi ) başta olmak üzere konunun (dinleyene göre) uzmanı insanlardan, dinimiz ile kutsallarımız ile ilgili meseleleri dinlemek veya o zahmete (!) katlanabilmektir.
Sonda söyleyeceğimi şimdi söyleyeyim de; sonra yazıyı yazmama etken Cuma hutbesine geçeyim. Cumada, teravihte, bayramda size bir şeyler anlatan kişileri beş dakika, on dakika hatta mümkünse yirmi dakika dinlemek insana çok şey kazandırır. Bazen bir cümle hayatının akışındaki olumlu gelişmelere başlangıç olur. Unutmayın! Gerek Hz. Peygamber zamanında ve gerekse hali hazırda; sonradan Müslüman olan diğer din mensupları ile Müslümanlığın bilincine varan bilinçsiz Müslümanlar, bir sözden, bir davranıştan etkilenmişler ve imanları, dine bağlılıkları bizden kat kat daha sağlam olmuştur. Yine bu kişilerin dinin öğretilmesine ve yaşanmasına katkıları azımsanmayacak derecededir. Hz. Ömer ve Halit Bin Velid sahabe zamanından, Roger Garaudy, Necip Fazıl Kısakürek ve İsmet Özel günümüzden örnek olabilecek şahsiyetlerden sadece birkaçı.
Bu haftaki Cuma hutbesini can kulağıyla dinledim. Caminin imamı da Allah var güzel okudu. Güzel okuyunca güzelce de dinleniyor, faydalanılıyor. Bizim dalında profesör olmuş, benim zamanımda bile binlerce öğrenci yetiştirmiş bir hocamız şöyle derdi: “Gençler! Ben evde torunumdan öğrendiğim bazı hususları bu zamana kadar okuduğum birçok kitaptan öğrenemedim!” Ne olur isek olalım, ne kadar çok okumuş olur isek olalım; dinlediğimizde, gördüğümüzde, izlediğimizde az ya da çok öğrenilecek birçok şey bulabiliriz.
Şimdi 07.04.2023 tarihli Cuma hutbesini Allah rızası için “ihsan bilinci: kulluğun zirvesi” konulu hutbeyi okuyun. Akıllı cep telefonlarımızdan bile beş dakikada ulaşıp okuyabileceğimiz bir teknolojiye de sahibiz. Pazartesiye okuduğunuzdan anladığınız ile benim okuduğumdan anladığımı bu köşe üzerinden karşılaştıralım. Bu da sohbet, bu da nasihat, bu da iyiliklerin tavsiyesi ve iyiliklerin paylaşımı olur, öyle değil mi?
Ömrümüz var ise buluşmak üzere sağlıcakla kalın!...
