Basri GÜLER- Emekli Öğretmen


KAR ALTINDA BÜYÜK UMUT


 

 1982 sonbaharında, Mersin'in sıcak topraklarından Bingöl'ün karlı dağlarına doğru bir yolculuğa çıktım. Genç ilçesinin Yeniçevre köyünde, zorlu kış şartlarına meydan okuyan çocuklara ışık olmaktı görevim. İlçeden köye giden tek araç olan Bayram'ın minibüsü, virajlı yollarda ilerlerken köylülerin sıcak hikâyelerini fısıldıyordu bana.

Köye vardığımda, okulun en yakınındaki evde oturan Emin Köse ile tanıştım. Emin, teneffüslerde getirdiği sıcak çay ve koyu sohbetlerle yalnızlığımı paylaşıyordu. Okul müdürü Ahmet Kavran ile kurduğum dostluk ise yıllar sonra bile devam ediyor.

Yeniçevre, kışın karla kaplı bir masal diyarına dönüşüyordu. Aylarca ilçeyle bağlantının kesildiği bu dönemde, köylüler odunundan yiyeceğine kadar her türlü yardımı yapıyorlardı. İlk başlarda Mustafa Koşan'ın toprak damlı evinde kaldım, daha sonra Yusuf Koşan'ın evine taşındım. Yusuf Amca'nın misafir odasındaki sohbetler, geceleri ısıtan birer soba gibiydi.

Köyde Zazaca konuşuluyordu, ancak Mehmet Koşan ve eşi Adana'da geçirdikleri yıllar sayesinde iyi Türkçe biliyorlardı. Onların evine yapılan ziyaretler, dut pestili ve cevizli sohbetlerle tatlanıyordu. Köyün geçim kaynağı olan keçi ve sığır sürüleri, dağların eteklerinde otluyordu.

Yeniçevre'nin çocukları, karlı dağların arasında açan kardelenler gibiydi. Soğuk ve zorlu kış şartlarına rağmen, içlerinde sönmeyen bir umut ışığı taşıyorlardı. Okula gelirken yanakları kıpkırmızı kesmiş, elleri buz gibi olmuş olsa da, gözlerindeki merak ve öğrenme isteği her şeyi ısıtmaya yetiyordu.
Her biri, geleceğe dair büyük hayaller kuran, pırıl pırıl zihinlere sahipti. Kimisi doktor, kimisi öğret-men, kimisi mühendis olmak isti-yordu. Onların bu masum hayalleri, benim için en büyük motivasyon kaynağıydı. Onlara bilgi aktarırken, sadece ders anlatmıyor, aynı zamanda geleceğe dair umut tohumları da ekiyordum.

Derslerdeki sorularıyla beni şaşırtan, zekalarıyla hayran bırakan bu çocuklar, aynı zamanda çok da yaramazlardı. Teneffüslerde karda kayıp düşmeleri, kartopu savaşları yapmaları, okulun bahçesini kahkahalarıyla inletmeleri, köyün sessizliğine neşe katıyordu. Onların bu enerjisi, bana gençliğimi hatırlatıyor, içimi kıpır kıpır yapıyordu.

Kışın okulun kar altında kaldığı zamanlarda, okula ulaşmak zorlu bir mücadeleydi. Ama bu çocuklar, karın içinde açtıkları tünellerle, sanki birer karınca gibi, yılmadan okula geliyorlardı. Onların bu azmi, bana hayatta hiçbir zorluğun aşılamaya- cağını öğretiyordu.

Okul çıkışlarında, evlerine dönerken, dağların eteklerinde yankılanan sesleri, köyün sessizliğini bozuyordu. Onların bu neşeli sesleri, bana yalnız olmadığımı hissettiriyor, içimi sıcak bir duyguyla dolduruyordu.

Yeniçevre'nin çocukları, sadece bilgiye değil, aynı zamanda sevgiye ve şefkate de açtılar. Onlara sadece ders anlatmıyor, aynı zamanda bir abi, bir arkadaş oluyordum. Onların dertlerini dinliyor, sevinçlerini paylaşıyordum. Onlarla kurduğum bu bağ, yıllar geçse de unutulmadı.

Her biri, ülkemizin geleceğine damga vuracak, bilgiye ve bilime koşan çiçeklerdi. Onların bu masum gülüşleri, bana her zaman umut verdi. Onların gözlerindeki ışıltı, bana geleceğe dair inancımı hiç kaybetmememi sağladı.

Yeniçevre'nin çocukları, benim için sadece öğrencilerim değil, aynı zamanda birer umut kaynağı oldular.

Kışın okulun kar altında kaybolduğu zamanlarda, okula gitmek bir tünelde yürümek gibiydi. Sık sık düşsem de yılmadan öğrencilerime ulaşıyordum.

Elektriğin olmadığı köyde, gaz lambaları ve radyo, tek aydınlanma ve eğlence kaynağıydı. Gurbet türküleri, hasret dolu gecelere eşlik ediyordu. Su, köyün içindeki çeşmeden taşınıyor, ısınmak içinse sobalarda odun yakılıyordu. Nohut kavurmak, kış gecelerinin vazgeçilmez ritüeliydi.

      Yeniçevre'de geçirdiğim dört yıl boyunca sadece öğrencilerime değil, aynı zamanda köylülere de dokundum. Onlarla kurduğum bağ, yıllar geçse de unutulmadı. Öğrencilerim ve köylülerle hala haberleşiyorum, o günlerin sıcak anılarını paylaşıyorum.                            
        Basri GÜLER          

YAZARLAR