Vaiz Muharrem DEMİR


KADIN: Saygın Birey -1-


               Veda Haccı için yola koyulmuşlardı. Kalabalığın arasında Peygamberimizin sevgili eşleri de vardı. Hanımları taşıyan develer, âdeta kendilerini yönlendiren Enceşe’nin güzel sesine adımlarını uyduruyorlardı. Habeş asıllı bir zenci olan Enceşe, kutlu yolculuğun coşkusu ile şiirler okuyor, nağmeleri develeri coşturuyorken dinleyenleri de mest ediyordu. Ama bu kadar ritim ve heyecan develeri hızlandırmış ve sarsıntıları hanımları rahatsız eder hâle gelmişti. Peygamberimiz endişelendi ve her zamanki nezaketi ile Enceşe'ye seslenerek: “Enceşe, aman sakin ol! Kristallere dikkat et!” diye uyardı. (Buhârî, Edeb, 111)

               Peygamberimizin sevgili eşleri başta olmak üzere develer üzerinde yolculuk yapan hanımlar için “el-kavârîr, yani cam veya kristal” kinayesini kullanması, hanımların narin, hassas ve kırılgan yapılarına bir işaret olduğu kadar, onların kıymet ve değerlerine de bir ima idi. Ebû Kılâbe, “Allah'ın Resûlü öyle bir kelime söyledi ki şayet bunu biriniz söylemiş olsa diğerleri onu ayıplardı.” demekten kendini alamamıştı. Kadına sıradan bir eşya kadar bile değer vermeyen bir anlayıştan gelenler, böyle zarif, saygın ve kıymetli bir bakışla yapılan değerlendirmeye şaşırıyorlardı. Hz. Ömer: “Biz câhiliye döneminde kadına zerre kadar değer vermezdik. İslâm gelip de Allah onlardan bahsedince, üzerimizde hakları olduğunu ama onları işlerimize dâhil etmek zorunda olmadığımızı dü şündük. Bir gün eşimle aramda bir tartışma oldu ve eşim bana karşı ağır konuştu. Ona, "Haddini bil!" dedim. Bunun üzerine eşim şöyle cevap verdi: "Sen beni böyle azarlıyorsun ama (Peygamber'in eşi olan) kızın Hafsa, Resûlullah'ın (karşısında konuşmaktan çekinmeyerek bazen) üzülmesine sebep oluyor!” (Buhârî, Libâs, 31)

               Aslında Hz. Ömer'in bu cümleleri, insanların İslâm ile tanıştıktan sonra kadın hakkındaki yargılarını nasıl değiştirmek zorunda kaldıklarını anlatmaktadır. Hayatlarını kolaylaştıran ve menfaatlerini besleyen bir eşya olmaktan kurtulan kadının, görevleri kadar hakları da olan bir insan konumuna yükselmesidir bu. Fakat nesiller boyunca kadına karşı takınılan yanlış tutum ve edinilen hatalı bakış, sadece Arap toplumuna has değildi. Tarihin kadim zamanlarına kadar bu anlayışın uzanması, şaşırtıcı ve bir o kadar da düşündürücüdür. Rabbimiz, Hz. Âdem'i ve eşini yarattıktan sonra onları cennette misafir etmiş, diledikleri gibi yiyip içmelerine izin vermiş fakat ağaçlardan birinin meyvesine ilişmemelerini istemişti. İnsanoğlu için ilk yasaktır bu, hiç kuşkusuz Hz. Âdem ve eşi için de bir sınanmadır. Zira insanlığın babasının da, kendisinden sonra gelecek her insan gibi bir süreliğine denenmek üzere dünya hayatına gönderilmesine, sonra da tekrar Rabbine döndürülmesine karar verilmiştir. Şeytan akıllarını çelmiş, onlarda melek olma ya da sonsuzluğa erişme arzusu uyandırarak yasak ağacın meyvesinden yemelerine neden olmuştur. “Şeytan onların ayaklarını kaydırdı.” ve “Onları kandırarak yasağa sürükledi.”  derken Kur'an'ın bizlere verdiği mesaj son derece açıktır: Hz. Âdem'i ve Havva'yı birlikte ayartan şeytan idi, ikisinden biri değil! Kur'an, bir âyetinde sadece Hz. Âdem'i eleştirirken hiçbir âyette Hz. Havva'yı tek başına suçlamamıştır. Nitekim Allah onları birbirlerine karşı değil, şeytana karşı uyarmış, “Ey Âdem! Şüphesiz ki bu (şeytan) senin ve eşinin düşmanıdır.” demişti. Sonuçta Hz. Âdem ve Hz. Havva, birlikte kanmış, birlikte hata işlemiş, birlikte pişman olup tevbe etmiş ve yeryüzü hayatına birlikte gönderilmişlerdi.

               Bu gerçeğe rağmen insanlığın kadın hakkındaki olumsuz yargısı, Hz. Âdem'i aldatanın, eşi Hz. Havva olduğu gibi bir inanışa dayandırılmıştır. (Kitâb-ı Mukaddes, Yaratılış 3/6, 12) Çok eski bir tabloda, erkeği suça teşvik eden ve Allah ile arasına girerek cennetten çıkarılmasına neden olan, “kadın” şeklinde resmedilmiştir. Hâlbuki Yüce Yaratıcı'nın, kadın ve erkek arasında adaletsizlik yapmış olması nasıl izah edilecek? O'nun, “Sizden erkek olsun kadın olsun, hiçbir çalışanın amelini karşılıksız bırakmayacağım.”  derken, kadını ve erkeği eşit mükâfatlandırmayı vaad ettiğini görmek gerekmez mi? “Hırsız erkek ile hırsız kadın…”, “Zina eden kadın ve zina eden erkek…” diyerek hatadan bahsederken her iki cinsi de ayrı ayrı zikrettiğini, o hâlde ceza verirken de eşit davranacağını anlamak gerekmez mi? “Mümin erkeklere söyle gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını korusunlar.” emrinin hemen ardından, “ Mümin  kadınlara da söyle gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını korusunlar.” buyurduğuna göre, her iki cinsten de beklentisinin aynı olduğunu düşünmek gerekmez mi? Nitekim Allah, meleklerine, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” derken ve insanları, “yeryüzünün halifeleri” kıldığını yani O'nun rızasına uygun biçimde bir hayat sürmek üzere dünyayı imar ile görevlendirdiğini söylerken, cinsiyetten hiç bahsetmemektedir.

               İşte Peygamber Efendimizin gerek sözleri gerekse davranışlarıyla kadın konusunda insanlığa verdiği mesaj, bu âyetlerin özü niteliğindedir. “Kadınlar, erkeklerle birlikte bir bütünü tamamlayan diğer yarıdır.”(Ebû Dâvûd, Tahâret, 94) der Allah'ın Resûlü. Kadını ve erkeği bölmü yor, birini yüceltip öbürünü görmezden gelmediği gibi, onları bütünleştiriyor, kaynaştırıyor ve insan bütününün birer yarısı ilân ediyordu. Tıpkı Rabbimizin, eşleri tanımlarken, “Onlar size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz.” (Bakara, 2/187) buyurduğu gibi! Birbirinin eksiğini giderip açığını kapatan bir örtü, muhabbet ve merhametin huzurunu veren, sükûna eriştiren bir eş!

               “Bana (dünya nimetlerinden) kadın ve güzel koku sevdirildi. Namaz ise gözümün nuru kılındı.” (Nesâî, Işratü’n-nisâ’, 1.) der Allah'ın Elçisi. Kadını ve erkeği, dünya hayatının zorluklarını da güzelliklerini de paylaşmak için yan yana var etmiş, imtihanı başarıyla verebilmek için birbirlerine yardımcı olmalarını istemiştir. “İman eden erkekler ve iman eden kadınlar birbirlerinin dostudurlar.” (Tevbe, 9/71-72) buyurarak iyi işlerde ortak olduklarında onları sonsuz cennet nimetleri ile ödüllendireceğini anlatmıştır. “Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir.” diye başlayan âyetlerinde, kötülükte işbirliği yaptıklarında cehennemde de bir arada ceza göreceklerini ve aynı lâneti hak edeceklerini haber vermiştir.

               Hz. Peygamber'in getirdiği ve öğrettiği din, cinsiyete değil insana odaklıdır. İnsanlık onuruna saygıyı ve hayatın her alanında adaleti emreder. Âdem ile Havva'nın çocukları, Rableri karşısında ırk, dil ve renkleri sayesinde değer kazanmadıkları gibi cinsiyetleriyle de bir payeye erişemezler. Zira Son Peygamber'in dile getirdiği hüküm kesindir: “Allah katında insanların en değerlisi, takva bilincine erişmiş olanlardır.” (Buhârî, Tefsîr, (Yûsuf) 2) Her ne kadar değişik bedenlere bürünerek dünyaya gönderilmişlerse de, içlerindeki “insanlık özü” yani “ruh” aynıdır. Mevlânâ'nın dediği gibi, testilerin farklı modellerde olmasına bakarak aldanmamak gerekir. Zira topraktan üretilen testiyi kırınca içinden akan can suyu aynı sudur!

               “Hanımlarımız hakkında ne dersiniz?” diye sorulduğunda Peygamber Efendimiz, “Yediklerinizden onlara da yedirin, giydiklerinizden onlara da giydirin, onları dövmeyin ve kötülemeyin.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Nikâh, 40-41) O (sav), “...Dikkat edin! Sizin hanımlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi, hanımlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır...” (Tirmizî, Radâ, 11) 30 diye hatırlatmada bulunmuştur.

 

               KAYNAK: HADİSLERLE İSLAM

YAZARLAR