
Kolay mı sanıyorsunuz sevdiğiniz bir adamın ardından yazmak, onu anlatmaya kalkmak? Hiç de kolay değil.
Üstelik o adam her daim görüşüp, konuştuğun biri de değil. Yaşını da doğru dürüst bilmiyorsun bile. Hele yaşadıklarını hiç bilmiyorsun. Çocukluğunu, ailesini, neler yapıp bu hale geldiğini de.
Tek bildiğin o adamı sevdiğin. O adamı çocuk yaşında bile olsam bir idol olarak görmen, onun gibi olmaya çalışman.
Evet İlyas YEŞİL benim idollerimden biriydi.
En çok, o tanıdığım genç halindeki sakinliği, kibarlığı ve yakınlığıydı beni etkileyen. Elbette yakışıklılığı da.
Ya topçuluğu? Ya lakabı olan o “ paytak paytak” haliyle topu önüne alıp sürüp gitmesi. Takımının sağ kanadı onundu adeta. Uçar gider, koşar gelirdi. Topu kafasıyla alıp, göğsünde eritip ayağına alışındaki zerafet, incelik, beceri, yetenek kimde var? Kimde var o çalım, o hız , o pas?
Henüz daha ne Pelelerden habe-rimiz vardı, ne de Beckenbauer ? Ne Curuyf biliyorduk, ne de Eusebio!
Televizyon mu vardı ki? Pazar günleri radyodan dinlerdik maç yayınlarını da şaşı-rırdık, atılacak bir servis vuruş topuna “ baraj yapıyorlar şimdi” diye bir söz duyunca, ne barajı ya diyen nesildendik.
Bizim futbol hayatımız, futbol kültürümüz “ top sahasındaki ” o kahramanlarımızın becerileri ve güzellikleriyle sınırlıydı.
En çok da paytak İlyas’ın beceri ve sergilediği güzellikler ile.
Yetmiyor ki İlyas Abi’yi yalnızca sahada görmek. O aynı zamanda bir eğitim elçisiydi, memleketinin çocuklarının, gençlerinin önünü açan isimdi. İngiliz İlyas’tı şimdi de. Düzenlediği İngilizce kurslarıyla o insanların önünü açıyor, yabancı dil öğrenmelerini sağlıyor, kazandığı üç beş kuruş ile de İstanbul’da sürdürdüğü yüksek eğitimini destekliyordu. Kimler yoktu ki bu kurs alanların için- de? Şöyle bakınca o kurslarda İngilizce öğrenmiş bir neslin, hem öğrenim hayatlarını, hem de mesleki hayatlarını başarıyla idame ettirdiği görülüyor. Hissediliyor.
Ne yazık ki bu imkanı kullanamamış bir insan olarak kendimi de çok şansız sayıyorum. Ah diyorum, İngiliz Ilyas’ı dinlemeliydin diyorum. Öğrenmeliydin diyorum.
Yetmez İlyas Abi’yi anlatmak.
Kızılay adına Darüşşafaka da okuyan bir memleket evladının yaptıkları bitmez. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesini bitirdikten sonra kendini basın sektöründe bulur ki, benim ideallerimi de büyütür. Çeşitli gazetelerde hem gazeteci, hem idareci olarak görev yapar hep. Onun adını gazetelerin künyelerinde görmek nasıl bir haz verirdi bir bilseniz. İçimdeki gazetecilik sevdamı büyütürdü bu haz.
Sevinirdim. Onun gibi olacağım derdim.
Ama bizim değil, kaderimizin başka planları vardı ve onları erteleyemiyor, yok sayamıyorduk.
Okulu bitirince, benden habersiz olan ve ne yapıp okuduğumdan bilgisi olmayan İlyas Abi’ye gidip, “ Abi ben geldim” diyecektim güya. Olmadı. Kade-rin planları işledi.
Hep düşünürüm; gidip “ ben geldim” desem hayatım elbet değişirdi de, nasıl olurdu diye.
Senden haberi olmasa da, senin böylesi bir ağabeyinin olması, senin böyle bilmen ve hissetmen çok önemlidir. Çok değerlidir.
Hiç bilmedi bu düşüncelerimi, hiç açmadım kendisine. Son yıllarda güçlenen diyaloğumuz, ‘İzmir’e yerleşmekle özendirdin bizi’ söylemi ekseninde yürüdü gitti. Cennetimi merak ediyordu. Yaptıklarımı merak ediyordu. Topladıklarımı merak ediyordu. Hele ‘Demirci Yazıları’ adlı kitabımı merak ediyordu. Her defasında “göndereyim abi” dediğimde “ geleceğim ya” diyordu.
Bi gelemedi gitti İlyas Abi!
Ruhu şad olsun.