Vaiz Muharrem DEMİR


Hz. PEYGAMBER (S.A.V.): Ay Yüzlü, Gül Kokulu Son Elçi-3

"... Hz. Peygamber'in beşerî ve fizikî özellikleri İslâm kaynaklarında “Şemâil”in yanı sıra “Hilye” başlığı altında da zikredilmiştir. Hilye, “süs ve zînet” anlamlarının yanı sıra “hilkat, sıfat ve suret, bir zâtı fizikî yönleriyle nitelemek” anlamlarına da gelir..."


               Hz. Peygamber'in sîması, beden yapısı, beşerî özellikleri hakkında hadis ve siyer kaynaklarında çok geniş bir mâlûmat yer almaktadır. “Sıfâtü'n-Nebî”, “Sıfâtü Resûlillâh”, “Menâkıb” “Fedâil” gibi başlıklar altında yer almakla birlikte, “Şeml” kelimesinin çoğulu olan ve “tabiat, huy, mîzaç ve karakter” anlamlarına da gelen “Şemâil”, Hz. Peygamber'in beşerî yönünü, yaşama tarzını ve şahsî hayatını anlatan bir kavram olarak yaygınlık kazanmıştır. Hz. Peygamber'in beşerî ve fizikî özellikleri İslâm kaynaklarında “Şemâil”in yanı sıra “Hilye” başlığı altında da zikredilmiştir. Hilye, “süs ve zînet” anlamlarının yanı sıra “hilkat, sıfat ve suret, bir zâtı fizikî yönleriyle nitelemek” anlamlarına da gelir. Bilhassa Hz. Peygamber'in fizikî özellikleri, bunları anlatan edebî eserler ve aynı konuda hüsn-i hatla yazılmış levhalar için kullanılan “hilye” kelimesi, Osmanlı'da Resûlullah'ın vasıflarını, bu vasıflardan bahseden kitap ve levhaları ifade etmek için kullanılmıştır.

               Hz. Peygamber'in resmini çizmek İslâm toplumlarında hiçbir zaman tasvip edilmemiştir. Bunun yerine hadis ve siyer kaynaklarındaki Resûlullah'ı tavsif ve tasvir eden rivayet metinlerinden hareketle Kâinatın Efendisi'ni tanımak ve tanıtmak cihetine gidilmiştir. Yukarıdaki detaylı anlatımlar dışında hadis kaynaklarımızda başta Enes b. Mâlik olmak üzere Hz. Ali, Ebû Hüreyre ve Berâ b. Âzib gibi sahâbîler vasıtasıyla nakledilen Resûlullah'ın bedenî vasıfları ve kişiliğine ilişkin tasvirleri genel hatlarıyla burada zikretmekte yarar var:

               Resûlullah Efendimizin,

               Adı; Muhammed, Ahmed, Mahî, Hâşir ve Âkib/Mukaffî; Nebiyyü't-tevbe ve Nebiyyü'r-rahme.

               Yüzü; Yüzü çok güzel, Güleç yüzlü, Sevecen çehreli idi.

               Boyu; Boyu ne uzun ne de kısa idi.

               Saçı; Saçları kıvırcık değil düz de değil, dalgalı; bazen kulak memelerini geçer, kimi zaman omuzlarına kadar uzanırdı. Saçlarını bazen dağınık bırakır, bazen ikiye ayırarak toplardı. Saçında ve sakalında çok az beyaz kıl bulunurdu.

               Elleri; Elleri ipek gibi yumuşak ve çok hoş kokulu; yolda rastladığı çocukların yanaklarına dokunarak sever; kokusu günlerce sürerdi.

               Gülüşü; Ağız dolusu / kahkahayla güldüğü asla görülmemiştir. Abdullah b. Hâris, “Resûlullah'ın (sav) gülüşü sadece tebessüm şeklindeydi.” demiştir. Sadaka olarak nitelendirdiği tebessüm yüzünden hiç eksik olmamıştır. Nitekim Cerîr b. Abdullah, “Müslüman olduğum andan itibaren, Allah Resûlü (sav), evine girmeme her zaman izin vermiş ve beni nerede görse gülümsemiştir.” demiştir.

               Oturuşu; Oturduğu zaman bazen kalçaları üzerine oturarak dizlerini dikip ellerini önden bağlar, bazen de bağdaş kurarak otururdu. (Mescitte istirahat ederken) ayaklarından birini diğeri üzerine koyarak sırt üstü uzandığı görülmüştür.

               Yürüyüşü; Hızlı yürürdü; öyle ki arkasından gelenler ona yetişmekte zorlanırdı. Yürüyüşü, çarşıda işi olan bir insanınki gibiydi; tembelce değildi. Yürürken arkasına bakmazdı. Âdeta yokuş aşağı iniyormuş gibi adımlarını sertçe kaldırırdı. (Kibirli bir eda ile) sağına soluna meylederek değil bir yokuştan iner gibi, hafifçe önüne eğilerek yürürdü.

               Giyimi; En sevdiği giysi kamîs (gömlek) idi. Gömleklerinin kol uçları bileklerine kadardı. Berâ b. Âzib, en çok kırmızı desenli elbisenin ona yakıştığını söylemiştir. O, sıradan bir insan gibi davranırdı; söz gelimi kıyafetlerinin bakımını gözden geçirir, koyunun sütünü sağar ve kendi işini kendisi görürdü. Giyim kuşamında sadeydi. Şöyle diyordu: “Kim dünyada şöhret elbisesi giyerse Allah da ona kıyamet gününde onun benzerini giydirir.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 4)

               Konuşması; O, sözlerin en latîfini, en veciz ve en anlaşılır biçimde söylerdi. Anlatırken dinleyenler rahat kavrasın diye tane tane konuşurdu. Sözlerinin anlamı geniş; yapmacıklıktan uzak ve zor lamadan berî idi. O, ağzını doldura doldura konuşmayı kınar, avurtlarını şişire şişire laf edenlerden uzak durur. Uzun konuşulması gereken yerde uzun; kısa olması gereken yerde ise kısa konuşur. Bilinmeyen ve yadırganan ifadelerden kaçınır; heyecanlandırıp galeyana getiren üslûptan özenle sakınır.

               Hikmetle konuşmuş; ilâhî lütufla korunmuş, desteklenmiş, anlaşılması kolay sözler sarf etmiştir. Onun sözlerine Allah sevgi lütfetmiş; kabulle kuşatmış; hem kolay anlaşılır kılmış hem de tatlılık ve heybet bahşetmiştir. Tekrarlamaya gerek olmadığı gibi dinleyenlerin tekrarını istemesine de hacet yoktur. Ne bir sözcük eksiktir ne de onu dillendiren bir ayak sürçmüştür. Ne tekide ihtiyacı vardır ve ne de ona karşı durmak olanaklıdır.

               Hiçbir söz ustası onu mahcup edememiştir. O, son derece kısa cümleciklerle uzun ifadeler irad etmiş; muhaliferini ancak onların tanıyıp itiraf edeceği bir üslûpla alt etmiş, sadece doğruyu delil getirmiş ve yalnızca hakikati dillendirerek üstünlük aramıştır. Hileden medet ummamış; kandırmaya yeltenmemiş; kaş göz oyununa asla meyletmemiştir.

               Konuşurken ne ağır kalmış ne de acele etmiştir; ne uzatmış ne de kısa kesmiştir. İnsanlık onun sözlerinden / konuşmasından daha yararlı, daha düzgün, daha tertipli, daha akıcı, daha heyecanlandırıcı, daha tesirli, daha selis, daha anlaşılır ve daha açık söz / konuşma duymamıştır.

               Yemesi içmesi; Yemek yerken bir yere yaslanmazdı, (hiç kalkmayacakmış gibi) iyice yerleşmezdi. O (sav) şöyle derdi: “Ben, sıradan bir kulun yediği gibi yer, sıradan bir kulun oturduğu gibi otururum...” (Abdürrezzâk, Musannef, X, 415)      Zemzem suyunu ayakta içerdi. Normal suyu hem ayakta hem de oturarak içtiği görülmüştür. Su içerken üç kez nefes alır ve şöyle derdi: “Bu hem hazmı kolaylaştırır hem de susuzluğu çabuk keser.” (Müslim, Eşribe, 123)

               Ahlâkı; Resûlullah (sav) ahlâkı en güzel insandı. Hanımlara karşı son derece kibar ve nazik, aile fertlerine karşı çok şefkatliydi; oğlu İbrâhim Medine'nin yaylasında bir süt anneye verilmişti. Resûlullah (sav) de zaman zaman o eve giderdi. Ev tüterdi, İbrâhim'in süt babası demirci idi. Allah Resûlü oğlunu alır, öper, sonra dönerdi. Çocuklarını öpüp okşamayanların kalplerinden rahmet duygusunun sökülüp atıldığını söyler; insanlara merhamet etmeyene Allah'ın merhamet etmeyeceğini hatırlatırdı.

               Örtüsüne bürünmüş bakire bir kızdan daha utangaçtı. Kaba ve kötü sözlü değildi. Allah yolunda cihad hâriç ne bir hizmetçiye ne bir kadına ne de herhangi birisine vurmuştur.

               Kolay olanı seçer, günahtan alabildiğine uzak durur, kendisi için asla intikam almazdı.

               İnsanların en güzeli, en cömerdi ve en yüreklisiydi.

               Kendisinden yapılan hiçbir talebe “hayır” demezdi.

               Kavmini, baskın yemek üzere olan bir orduya karşı uyaran bir kişi misali, apaçık bir uyarıcıydı.

               Pervane böceklerini ateşten korumaya çalışan adam misali insanlığı dehşetli günün tehlikelerinden korumaya adanan bir uyarıcı gibi nübüvvet binasının ikmal taşı misali, bereket veren yağmur misali insanlara faydalı idi.

               Eğer, hoşgörü ve alçak gönüllülüğüne ilişkin sadece Mekke'nin fethi günü takındığı tutuma bakılsa bile bu, onun mükemmel şahsiyetinin ve nübüvvetinin en açık göstergesi olarak yeter. Zira o, Mekke'ye büyük bir güçle girmişti ve bir vakitler Mekkeliler onları Mekke'nin sokaklarında abluka altında tuttuktan sonra; amcalarını, amca çocuklarını, dostlarını ve kendisine arka çıkanları öldürmüş, arkadaşlarına işkencenin her türünü reva görmüşlerdi. Kendisini yaralamış, türlü baskıları tattırmış; hakaretler yağdırmış, suikast için işbirliği yapmışlardı. İstekleri hilafına Mekke'ye girdiği; onlar zelil vaziyette aşağılanırken oraya egemen olduğu vakit, onlara bir konuşma yapmış ve Allah'a şükredip onu övdükten sonra şöyle demişti: “Kardeşim Yusuf'un dediği gibi diyorum; bugün sizi kınamak yok; Allah sizi affetsin; çünkü O, rahmet edenlerin en merhametlisidir.” (Câhız, el-Beyân ve’t-tebyîn, s. 227)

 

                         KAYNAK: HADİSLERLE İSLAM

YAZARLAR