Vaiz Ömer Faruk EKİCİ


Hayat Rehberimiz Kur’an


               Kısaca Tarihi

               Kur’an,  Cenab-ı Hak tarafından 610 yılı Ramazan ayının 27. gecesinde Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed (SAV)’e vahyedilmiştir. Peygamber Efendimiz o zamanlar 40 yaşındaydı ve mütemadiyen Hira mağarasında inzivaya çekiliyordu. Kaynaklarımızda ilk vahyin gelişi şu şekilde aktarılmaktadır; Peygamber-i zîşan Efendimiz Hira mağarasında yine bir gün inzivaya çekilmişken vahiy meleği Cebrâil (a.s) ilk defa yanına gelerek ona “oku” dedi. Efendimiz “ben okuma bilmem” cevabını verince melek onu kavrayarak iyice sıktı ve bıraktı. Sonra yine “oku” dedi.  Efendimiz yine, “Ben okuma bilmem” deyince melek yeniden onu sıktı ve bıraktı. Aynı cevap üzerine Cebrâil (a.s) kendisini üçüncü defa sıkıp bıraktıktan sonra, “Yaratan rabbinin adıyla oku. O, insanı aşılanmış bir yumurtadan yarattı. Oku! Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. O kalemle öğretendir. O, insana bilmediğini öğretti.”1  meâlindeki Alak suresinin ilk 5 ayetini vahyetti.2 İlk vahiy bu şekilde başlamış oldu. Vahyin tama mlanması ve elimizdeki mevcut Kur’an’ın son şeklini alması ise 23 yıl gibi bir zamana yayılmıştır. Burada Kur’an’ın neden topluca değil de peyderpey indirildiğine dair hikmetlere değinmekte fayda görüyorum. Bu hikmetleri şu şekilde sıralayabiliriz.

 

               1. Müşriklerin, inkârcıların baskılarına karşı Resûlullah (SAV) ve mü’minlerin kalplerine sürekli güven vermek, Allah ile bağlantılarının devamlı olduğunu hatırlatmak ve onların heyecanını canlı tutmak için Kur’an tedricen yani aşamalı olarak nazil olmuştur.

               

               2. Allah Resûlü’nün ve mü’minlerin inen ayetleri ezberlemesinin, anlamasının ve hayata tatbik etmesinin kolay olması için Kur’an kısım kısım indirilmiştir.

 

               3. Allah’tan gelen emirlerin kalplere yerleşmesi haram ve helallerin adım adım uygulanması için Kur’an tedricen inmiştir. Bu durum bize tebliğ metodu öğretmektedir. Örneğin Avrupa’da Allah’ı hiç tanımayan birine giderek içki haramdır demek makul değildir. Ona öncelikle Allah’ı tanıtmamız gerekir.

 

               4. Kur’an’ın kısım kısım indirilmesinin bir diğer hikmeti ise inkârcıların ortaya attığı kafa karıştırıcı sorulara karşı tam zamanın da cevap vermek onların asılsız iddialarını çürütmektir.

               Onun tedrici olarak inişine dair daha birçok madde sıralanabilir. Özetle demek gerekirse Kur’an tedricen inerek kalplere yerleşmiş, ondaki hikmetlere ve fıtrata uygun emirlere vicdanıyla hareket eden herkes boyun eğmiştir. Ona iman edenler gönüllü olarak ve içlerine sinerek cahiliye karanlığından aydınlığa çıkmışlardır.

 

               Kur’an Okumanın Fazileti

               Fazilet, bir şeyin taşıdığı seçkin ve kıymetli özellikler sebebiyle başka bir şeye üstün olması anlamını taşır. Bu açıdan bakınca Kur’an sözleri, doğrudan Allah kelamı olduğu için diğer bütün sözlere üstün gelir. İnsan da üstün olanı talep ettikçe değeri artar. Biz de değerimize değer katmak istiyorsak sözlerin en üstünü olan, en doğrusu olan, en belagatlisi olan Kur’an ile sıkı ilişki içerisinde olmalıyız. Bu konuda Allah’ın sevgili elçisi şöyle buyurmaktadır; “her zaman Kur’an okuyan kimseye şöyle denecektir: oku ve yüksel, dünyada tertil (hakkını vererek) ile okuduğun gibi burada da tertil ile oku. Şüphesiz senin merteben, okuduğun ayetin son noktasıdır.” 3

               Başka bir hadisinde ise şöyle buyurmuştur; “Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.”4  İnsanı Allah yaratmıştır ve ona şah damarından daha yakındır. Allah nefsinin insana ne fısıldadığından kalbinde sakladığı en özel bilgilere kadar her şeyi bilmektedir. Mük sûresinde “Yaratan bilmez mi?” diye yaratıcımız bize soru sormaktadır. Biz de mü’minler olarak cevap veriyoruz elbette yaratan her şeyi en iyi bilendir. Bizi dünyaya göndermiştir ancak başıboşta bırakmamıştır. Bize rehberlik etmesi, doğru yolu göstermesi için elçiler ve kitaplar göndermiştir. Elçilik vazifesi Hz.Muhammed (SAV) ile son bulmuştur. Onun bize miras bıraktığı ebediyen tahrif olmayacak yegâne kitap ise Kur’an-ı Azîmuşşân’dır. Bu doğrultuda Efendimiz “size ikişey bırakıyorum onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşmazsınız. Bunlar, Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.”5  Buyurmuştur. Bu duruma bir misal verelim; bir teknolojik alet alıyoruz içerisinde kullanım kılavuzu çıkıyor. Bu kılavuzu yazan, bu aleti icat eden kuşkusuz bu aleti en iyi bilendir. Kılavuza hiç bakmasak, tecrübî bilgimiz olmasa aldığımız ürünü heder ederiz. İşte bu misalde olduğu gibi bizi yoktan var eden bizi bizden iyi bilen Allah da bize kılavuz olsun diye bu kitabı indirmiştir. Kur’an’ı anlamak demek yaratanı, âlemi ve kendimizi anlamak demektir. Bu üç şeyi anladıktan sonra ha yattaki varlığımız, çektiğimiz acılar, ölümümüz ve öldükten sonraki hayatımız anlam kazanacaktır.

               Kendimize Şu Soruları Soralım;

               Kur’an harflerini biliyor muyum?

               Harfleri biliyorsam tecvidli okuyor muyum?

               Günde ne kadar Kur’an ile meşgulüm?

               Okuduğumun ne kadarını anlıyorum?

               Anladığımın ne kadarını yaşıyorum?

               

               Bu soruları sorgu melekleri bize sormadan önce ve ruhumuz hâlâ bedenimizdeyken biz kendi kendimize soralım.

-------------------------------------------

1 el-Alak 96 / 1 - 5

2 Buhari, “Bed’ü’l-vahy”, 3

3 Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an, 18   

4 Buhârî, Fezâilü’l-Kur’an, 21

5 Muvatta’, Kader, 3

YAZARLAR