Haldun CEZAYİRLİOĞLU


HADİ YA BAYRAMA

" Çocukluğumun bayramlarında hep Demircideydim...."


           Çocukluğumun bayramlarında hep Demircideydim. Mümkün değildir ki, bir bayram dahi olsun, başka bir yerde olalım. Mümkün mü?

           Olmanın sebebi de yoktu, mekânı da yoktu zaten. Bayram diye o başka yerlerde olanlar, kalkıp Demirci’ye geliyorlar, bize geliyorlardı.

           Üstelik gitmediğimiz, gidemediğimiz o yerlerin bayramlarından, bizim bayramlarımız, Demircimizin bayramları elbette daha güzeldi. Daha güzel olmalıydı. Muhakkak güzelmiştir de! Kim bilir? Öyle olmasa, Demirci bayramlarda böyle güzel, böyle kalabalık, böyle içten olabilir miydi? Zaten bayram da güzellik, kalabalık olmak ve içten olmak değil mi?

***

           Sonra, okuma adına, yüksek tahsil görme adına, memleket dışına çıkınca, Demirci’ye bayramlara gelmeler zorlaşmaya başlamıştı. Gelmek için büyük ama büyük çaba harcamalar başlamıştı.

           70’li yıllarda Ankara’da öğrenci olan biri olarak ve o günün hem ekonomik şartları, hem ulaşım şartları düşünüldüğünde, Ankara’dan kalkıp da Demirci’ye gelmenin zorluğunu, yalnızca bugünleri bilenlere izah etmenin imkânsızlığını da tahmin etmekteyim.

           Tamam, bayramın tarihi önceden bellidir. Haydi diyelim ki, bilet paran da cebinde. O yıllarda biletler yalnızca otobüs terminallerinde satılır ve terminal de sana oldukça uzaktır. Ya da oraya yalnız gitmen, güvenli değildir. Haydi, gittin, “daha yerler açılmadı” lafı karşılar seni. Daha yerlerin açılmamış olduğunu, biletlerin daha satışa sunulmamış, biletlerin satışa açılmamış olduğunu bilen bizler, kös kös gerisin geriye döneriz. İlave olarak, “Bayrama 3 gün kala, geç bir saatte satışlar başlayacak lafı” da, seni iyice gerer ve üzer. Ya sınavın vardır o gün, ya da yapman gereken bir işin. Gidemezsin. Telefonun yoktur, ya PTT’ye gidip, ya da okulun sekreter odasından ararsın, çalar çalar açmazlar, ya da saatlerce meşguldür. Bileti alamazsın, bulamazsın.

           Ve çaresiz, elde valizinle (bazen de kocaman bavulunla) kalkar gelirsin otogara uygun bir saatinde. Bekle Allah beklersin, soğuksa soğukta, sıcaksa, terin içinde. Yalvar yakar olursun acentalara, biletçilere, şoförlere, değnekçilere, muavinlere. Kime denk gelirse…

          Artık işin şansa kalmıştır, saatlerce bekleyip kapı aralığında gittiğin de olur, hiç beklemeden Doğu’dan gelen bir aktarma otobüsün, en önüne oturuverdiğin de! Küçük, pis, bakımsız, kokusu bunaltan, havasız otobüslerdir ama seni anana, kardeşlerine, bayrama götüren otobüs olacaklardır. O da olur ise!

                 Bilemezsin. Ama hep bir kaygın vardır içinde, ya bayramda kalırsak burada diye!

           Kalmışlığım da vardır. Hem de bilet parası diye otobüs şoförüne ödeme yapmış olmama rağmen. Bayramsız olduğum bayramdır, o bayram. Kime kızdığım belli olmayan bir bayramdır. Şoföre, otobüse, bayrama kızdığım bayramdır. Kendime kızdığım bayramdır.

           İşte öyle zordur bayramlarda Demirci’de olmak o yıllarda. O şartlarda.

 ***

          Sonra, evlenip, çoluğa- çocuğa karışınca da, bayramlarda Demirci’de olmanın başka veballeri çıkar karşına. Ya mevsim yamandır, çocukları üşütmekten korkarsın, ya sınavları vardır, ya kursları vardır, gelemezsin. Çok istesen de yapamazsın. Bayramda olamazsın. Ama bayram vardır yine de. Evdesindir. Avutursun, avunursun. Ya da çıkar bir yerlere gider oyalanırsın.

            Ama çok mudur bunların sayısı, toplasan 7-8’yi bulur mu bilmiyorum. Ama olmuştur. Asıl amacım, bayramlarda Demirci’de olmak, Demirci’de yaşamaktır. Demirci’yi yaşamaktır.           

               Şimdiler de ise başka bir bayram vardır.

              Bizim çocuklar bayramı Demirci’de geçirmeyi severler. Geleni - gideni görmeyi, onlarla hoşsohbet olmayı, telaşayı, kalabalığı severler. Belki de en çok sevdikleri, babaanne figürüdür, babaanne karakteridir. Onlarla çocuk olmayı beceren, gerektiğinde hem baba, hem anne olan, onlara arkadaş olan bu karakteri severler. Onunla vakit geçirmeyi severler. Onunla gülüşmeyi severler. Onun altında felsefe temaları bulunan deyişlerini, sözlerini severler.

            Onlar gelince zaten bayram evine dönen evini, evirip-çeviren bu karaktere bayılırlar. Yemeğine de, turşusuna da, salçasına da bayılırlar. Hani şu kızarmış ekmeğin üstüne mis gibi sürülüp yenen salçaya! Babaanne evinde bamya yemeyi severler. Dutmaç yemeye bayılırlar. Her dem bir yerlerde hep tazecik duran babaanne kurabiyelerine dayanamazlar.

           Sonra ailenin gelenini - gidenini severler. Büyüklerini, küçüklerini severler. Yaşıtlarını severler. Sohbetlerin güzelliğini, dileklerin güzelliğini severler.

          Sokaklarını severler Demirci’nin. Sokaklarındaki insanlarını. Selam almayı, selam vermeyi..

       İşte bundandır, “hadi ya bayrama!” dendiğinde, mümkünse, nerede olurlarsa olsunlar, kalkıp gelmelerinin sebebi. Hatta yurt dışında olsalar bile!

        Öyle ya: Ne bulundu- bulunacak diye bilet derdi vardır şimdi onlar için, ne otobüsün neresinde yolculuk yapacaksın diye kafanı saran endişeleri! Ne de yolculuk boyunca, yazsa yanılacak, kışsa donulacak diye kaygılar. Ne o havasız değil, insansız kalmış otobüs kokuları, ne de istediğin an mola vermeyen, lakin uykunun tam ortasında molasını verip seni heder eden şoförler!

         Nerede gideceğin yere kadar seni götüren otobüsler üstelik? Ya Salihli’de iner, yer bulup bulamayacağın belli olmayan ikinci (ve hatta bir öncekinden daha zorlu ve uzun) bir otobüs yolculuğu daha! Ya da Simav’ın ayazında inip, sabahın olmasını, yine havasız kahvelerde beklediğin vakitler. Döne döne bitmeyen, tükenmeyen yollar. Kışında sert, yazında sıcak saatler. Tuvalet molası olmayan yollar, temiz tuvaleti olmayan yollar.

        Üstelik bayram dönüşü telaşası da yoktur şimdi: Üç gün, olmadı beş gün sonra, gelişin kadar zorlu, elem ve acı dolu bir yolculuk daha yoktur! Dertleri büyütmek yoktur. Her defasında, şu memleketi niçin şu yolların üzerine yapmamışlar diye sitem etmeye de gerek yoktur. Yollar üzerinde gördüğün kentleri, köyleri gördükçe iç geçirmeler de yoktur. Sinirlenip, gerilmeler yoktur. Bayrama geldiğin günün ilk saatlerini, uzanıpdinlenmeler, kendine gelmeler yoktur.

        Yoktur.

        Ne olacak şimdiki bayram yolculukları da, yolculuk mu ama?

        Hadi ya bayrama! 

BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN.

Not : Ankara’daki hayatımda, zamanın Ankara Oto Garında çalışan, merhum Mehmet Burunsuz amcamızın her şeye rağmen büyük yardım ve desteklerini görmüşümdür. Kendisini rahmetle anarım.

YAZARLAR