Vaiz Muharrem DEMİR


DOĞRU SÖZLÜ OLMAK -2-

"... Allah Resûlü (sav), yalan söylemeyi yasakladığı gibi, yalan söyleyenlerin acı akibetlerini de bildirmektedir. O, cehennemlikler arasında yalancıları da sayarak yalanları kıyamet günü yüzlerinin kapkara olacağını söylemiştir. Ayrıca Hz. Peygamber, yalancıların cehennemde ağır işkencelerle cezalandırıldığını rüyasında görmüş ve söz konusu rüyasını ashâbına anlatarak onları bu gibi davranışlardan sakındırmıştır..."


                Müslüman'ın en temel vasıflarından biri olan doğruluk, şahitlik, alışveriş, ticaret gibi durumlarda daha fazla önem kazanmaktadır. Bu yüzden Resûlullah (sav) Kur'an'ın da putlarla birlikte zikrederek men ettiği yalan şahitliği, Allah'a şirk koşmaya denk tutarak, şartlar ne olursa olsun, şahidin gördüğünü olduğu gibi söylemesini istemiştir. Çünkü bile bile bir insanın hakkının yenmesine vesile olmak, ona zulmetmekle eşde ğerdir. Sevgili Peygamberimiz, büyük günahların en ağırını sayarken Allah'a şirk koşmayı ve annebabaya itaatsizliği zikrettikten sonra birden doğrularak, “İyi dinleyin bir de yalan söylemek ve yalan şahitlik yapmaktır.” buyurmuştur. Bu sözü o kadar çok tekrarlamıştır ki, orada bulunan sahâbîlerden biri, Allah Resûlü'nün (sav) neredeyse hiç susmayacağını zannetmiştir. (Buhârî, Edeb, 6)

                Dürüst davranmak ve doğruyu söylemek ticaret hayatının da en önemli ilkesidir. Bu yüzden Hz. Peygamber, müminlerin ticaret yaparken yalandan sakınmalarını şöyle öğütlemiştir: “Eğer bir satıcı, doğru söyler ve gerekli açıklamalarda bulunursa, alışverişi bereketlendirilir. Eğer yalan söyler ve kusurları gizlerse, alışverişinin bereketi yok olur.” (Nesâî, Büyû’, 4) Efendimiz (sav) bir gün Müslümanları ticaret yaparken görünce, “Ey tacirler!” diye seslenmiş, oradakiler kendisine dikkat kesilince de Allah'tan korkmayan ve doğruluktan ayrılan tacirlerin kıyamet gününde haddi aşan günahkârlar olarak diriltileceğini bildirmiştir. Resûlullah (sav), müminleri alışveriş esnasında yalan yere yemin etmekten de özellikle sakındırmış, Allah'ın kıyamet gününde, yalan yere yeminlerle malını satmaya çalışan kimselerin yüzüne bakmayacağını ve onlarla konuşmayacağını haber vermiştir.

                Allah Resûlü (sav), yalan söylemeyi yasakladığı gibi, yalan söyleyenlerin acı akibetlerini de bildirmektedir. O, cehennemlikler arasında yalancıları da sayarak yalanları kıyamet günü yüzlerinin kapkara olacağını söylemiştir. Ayrıca Hz. Peygamber, yalancıların cehennemde ağır işkencelerle cezalandırıldığını rüyasında görmüş ve söz konusu rüyasını ashâbına anlatarak onları bu gibi davranışlardan sakındırmıştır.

                Yalan, insanı dünyada ve âhirette çeşitli sıkıntılara sokmakta, bazı durumlarda söylenen yalan ise çok daha ağır sonuçlar doğurabilmektedir. Bunların başında Allah hakkında yalan söylemek gelir. Kimi insanlar, “Allah bizi ilk yarattığı gibi tekrar yaratamaz.” diyerek Yaratan'ını yalanlamış, hatta ona şirk koşarak iftirada bulunmuştur. Kur'ânı Kerîm, bu tür kimseleri, “Bak nasıl da Allah hakkında yalan uyduruyorlar. Bu, apaçık bir günah olarak onlara yeter.” (Nisâ, 4/50) diyerek uyarmıştır. “Halbuki Allah'a karşı yalan uydurandan veya onun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir!” (Yûnus, 10/17) Allah onlara lânet etmiş, kıyamet gününde yüzlerinin kapkara kesileceğini bildirmiştir. Ve onlar asla kurtuluşa da eremeyeceklerdir.

                Hz. Peygamber hakkında veya onun adına yalan uydurmak da âhirette ağır cezaları gerektiren durumlar arasındadır. Allah'ı inkâr edip hakkında yalan söyleyenler, Resûlü hakkında yalan söylemekten de geri durmamışlar, onun peygamberliğini, “O delidir.” veya “Şairdir.” diyerek yalanlamak istemişlerdir. Öte yandan İslâm'a inandığını söyleyen bazı kimseler de çeşitli gayelerle Hz. Peygamber'in adını kullanmaktan çekinmemiş, söylemek istediklerini Resûlullah'ın (sav) ağzıyla yaymaya çalışmışlardır. Oysa Allah Resûlü (sav), “Benim adıma yalan söylemek başkasının adına yalan söylemek gibi değildir.” demiş ve “Kim benim adıma kasten yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın.” sözleriyle de yalancıları uyarmıştır. (Buhârî, Cenâiz, 33) Aynı zamanda o, yalan olduğunu bildiği hâlde bir hadisi doğruymuş gibi nakleden kimselerin de onu uyduranla aynı konumda olduğunu söyleyerek konunun ne kadar önemli olduğuna işaret etmiştir.

                Kişinin bazı durumlarda doğruyu söylemesi çeşitli sorunlarla karşılaşmasına neden olabilir. Böyle zamanlarda doğruyu söylemek zor olmakla birlikte, nihayetinde yalana başvurmadan dürüst davranan kişi kazançlı çıkar. Örneğin, Tebük Seferi'ne hiçbir mazereti olmaksızın katılmayan, fakat münafıkların yaptığı gibi Resûlullah'a (sav) çeşitli yalanlarla bahane uydurmayan Kâ'b b. Mâlik, Mürâre b. Rabîa ve Hilâl b. Ümeyye adındaki üç seçkin sahâbînin dünyaları utanç ve üzüntülerinden dolayı başlarına yıkılmış, ama nihayetinde doğru sözlü olmaları nedeniyle Allah'ın affına mazhar olmuşlardır. Doğru söyleyenler, dünya hayatında geçici zararlara uğrasalar da nihaî olarak alınları ak olacak, âhirette ise cennetle mükâfatlandırılacaklardır. Çünkü Efendimiz, “Siz bana altı şeyi garanti edin, ben de size cenneti garanti edeyim.” buyurmuş ve ilk sırada, “Konuştuğunuz zaman doğru söyleyin.” ilkesini zikretmiştir. (İbn Hanbel, V, 323) Ayrıca Allah Resûlü (sav) yalan söylemeyi terk edenlere cennetin ortasında bir köşk yapılacağını da müjdelemiştir.

                İslâm dini, söz ve davranışlarda doğruluğu esas almakla birlikte, başka bir çarenin kalmadığı, zarurî birtakım durumlarda yalan söylenmesine izin vermiştir. İnsanların arasını düzeltmek gibi, İslâm'ın öngördüğü hayırlı bir amaca sadece yalanla ulaşılabilecekse bu gibi durumlarda yalan caiz sayılmaktadır. Allah Resûlü (sav) yalnızca üç durumda yalana izin vermiş, kişinin yuvasının huzurunu düşünerek eşini memnun etmesi için, küs olan insanları barıştırmak için ve savaşta ordu menfaati için yalan söylenebileceğini haber vermiştir. Hendek Savaşı'nda, Müslüman olduğu kâfirler tarafından bilinmeyen Nuaym b. Mes'ûd, düşman arasına fitne sokabilmek için Resûlullah'tan (sav) yalan söylemek hususunda izin istemiş, Allah Resûlü de (sav), “İstediğini söyle. Sen bu konuda serbestsin.” demiştir. (Vâkıdî, Meğâzî, II, 480-481) Hz. Peygamber'in yalan için izin verdiği bu istisnaî durumlarda iki zarardan daha hafif olanı tercih etme düşüncesi bulunmaktadır. Hz. Peygamber, hayatı boyunca doğru yaşamış ve Müslümanların da doğru sözlü insanlar olmasını arzu etmiştir. Resûlullah'ın (sav) her zaman doğruyu söylediği onu tanıyan kâfirler tarafından bile çeşitli vesilelerle itiraf edilmiştir. Her konuda olduğu gibi, “özü sözü bir” insan olma hususunda da Resûlullah (sav) Müslümanlar için güzel bir örnektir. Allah Teâlâ'nın, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hûd, 11/112) emrine uyarak dosdoğru bir hayata sahip olan Sevgili Peygamberimiz, inananlara da, “Allah'a inandım de, sonra dosdoğru ol!” tavsiyesinde bulunarak yol göstermiştir. Özü ve sözü bir olmak anlamında doğruluk, insanın niyetinin söz ve eylemleriyle uyum içinde olmasını ifade etmektedir. Bu özellikleri bünyesinde barındıran bir Müslüman dünyada ve âhirette razı olunan bir kul hâline gelecek ve ebedî mutluluğu yakalayacaktır. Bununla birlikte, nasıl yalan bütün kötülüklerin temeliyse, doğruluk ve dürüstlük de insan vicdanını huzura kavuşturan, ruh dünyasını aydınlatan ve geliştiren her türlü iyilik ve güzelliklerin temelidir. Doğruluk temelini esas alan bir kişi bu temel üzerinde durduğu müddetçe razı olunan bir mümin olacak ve mükâfat olarak cennete girecektir. Nitekim Resûlullah (sav) da doğruluğun iyi bir kul olmaya, iyi kulluğun da kişiyi cennete götüreceğinden hareketle müminleri şu sözlerle doğruluğa teşvik etmiştir: “Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk (insanı) iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında ‘doğru/sıddîk’ olarak tescillenir. Yalandan sakının! Çünkü yalan (insanı) kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında ‘yalancı / kezzâb’ olarak tescillenir.” (Müslim, Birr, 105)

KAYNAK : HADİSLERLE İSLAM

YAZARLAR