Kabil ile Habil’den beri devam eden kin, öfke, hased ve benzeri kötü hasletler kıyamete kadar devam edecek. Bunda şüphemiz yok. Kötülük olacak ki, iyiliğin kıymeti olsun. Ama önemli olan insan hayatına ve insanlığın geneline iyilik mi yoksa kötülük mü galebe çalacak? Yani iyilik, insan hayatına ve insanlığa üstünlük sağlayacak mı?
Dünya üzerinde insanlık iyiye mi gidiyor kötüye mi gidiyor? Hamurumuzda iyilik ve kötülükle ilgili duyguların Hz. Adem’e ve Hz. Havva’ya kadar dayandığını ve ilk hataların cennetten kovulmaya sebep olduğu gerçeğini göz önünde bulundurarak diyebiliriz ki; onların tövbesi o kadar uzun ve etkili idi ki, insanlığın ilk peygamberi, insanlığın ilk ataları oldular. Tövbe kabul edildi Allah tarafından ki nesiller oluşmasına izin verdi yüce yaradan. Ve tekrar cennete... Ve tövbelerden, günahtan dönemlerden, hatalardan yüz çevirmelerden kendi hisselerine pay düşecek. Kabil’in insan öldürme fiilinden mütevellit günahlardan etkileneceği gibi.
İnsanlık, tarih incelendiğinde, genellikle iyiliğin mi yoksa kötülüğün mü hüküm sürdüğünü tespit edebilir mi acaba bilemiyorum. Kendi geçmişimize bakarak hiç ıbık zıbık yapmadan muhasebemizi yaparız, yapmalıyız aslında. Belki tövbe ye vaktimiz olur.
Ben son elli yılın gözlemleme yetisine sahip olduğum kırk yılında, her geçen günün daha sonrakini arattığını müşahede edebiliyorum. Hemen aklınıza açtık, açıkta idik, yalınayak idik, yayan şu kadar yürünüyordu gibisinden aslında farklı bir konunun gündemi olan derinlemesine incelenmeye muhtaç durumlar gelmesin lütfen. Benim iddiam; ekonomik ve teknolojik her türlü yeniliğin, her türlü icadın ekserisinin, insanlığın temel değerlerini yavaş yavaş erozyona uğrattığıdır. En fazla icat birbirini yok etme, birbirine üstün gelme uğruna değil mi Allah aşkına? İster savunma, ister saldırı olsun karşıdaki insanı yaralama, öldürme yada etkisiz kılma adına değil mi? Hadi biraz insaflı olalım; çoğunluğu silah üzerine yani.
İnsan, direkt düşman insana zarar vermiyorsa eğer düşmanın dostlarına, malına zarar veriyor. Böylece dolaylı da olsa zarar verme derdinde hasmına. Arabasını çiziyor, malını yakıyor, evine zarar veriyor, iftira atıyor, sözlü sataşıyor vb. Gücü neresine kadar yetiyorsa işte. İnsan olarak konuşamadığı, anlatamadığı, haklı ya da haksızlığını göremediği için değil tüm bunlar. Haksız olduğu halde zarar vermek için. Haklılar inanın bana haksızlar kadar cesur, haksızların haksızlığını savunduğu kadar haklarını savunamıyor son yüzyılın edepsiz dünyasında. Onun için; en küçük hak kaybı kişiyi mazlum, hakkını gasb edeni zalim yapar; bu da kayıtlara düşüle...
Gazetelerin üçüncü sayfasının tamamı ve TV deki haberlerin çok büyük bölümü hatta son zamanlarda kadın programlarının ekserisi ne üzerine : akraba katli, aldatma, kandırma, hırsızlık, miras kavgası vesaire. Biraz da aklımız beynimiz vakayi adiye yani olağan işler olarak algılar hale geldi aktarıldıkça bize insan olmaya utandıran görüntüler.
Son zamanlardaki orman yangınlarını diyorum : Hangi vicdan, hangi anlayış, hangi ideoloji, ne uğruna mazur görebilir kastı var ise olayda. İnsana zarar veremiyorsam, malına zarar veremiyorsam, o halde üzerinde yaşadığım coğrafyayı ne kendime ne de diğerlerine yar etmem anlayışı. Çıkışında ve yayılmasında etkili olan kişi yaptığının farkında mı acaba? Bırakın bunun gerekçesini diğer insanlara, kendisine anlatabilecek mi acaba? Hiç mi bu coğrafyada yaşayan, yaşayacak olan akrabası, çoluğu, çocuğu yok acaba? Hiç mi ümidi yok geleceğe dair? ölürken, yaşlanınca ve dahi olaydan bir kaç yıl sonra ben ne yaptım, nasıl böyle bir vahşeti yaparım demeyecek acaba?
Bu vatanda yaşamayacak olsa bile anası atası ve kendisi adına hiç mi ekmeğini yemedi, hiç mi suyunu içmedi acaba? Ve ülkenin arkasında yok olmasını bekleyen ve çetelerini, terör örgütlerini kullanan global çete : Hiç mi insanlığınız yok?
Başka gezegenden gelen insanlık ile savaşı olan başka başka varlıklar mısınız ki ülkeyi yakıyor ve gerekir ise dünyayı ateşe verir gezegenimize geri döneriz anlayışındasınız? Ve inanın sadece yasak meyveyi yiyen Hz Adem ile Hz. Havva’nın tövbesi yıllarca sürmüş. Göz yaşları sel olmuş. Siz milyonlarca hektarlık alanı yakarak tövbenizin kabul olacağını düşünüyorsanız vay halinize… Bu arada ihmal ile bile olsa dikkatsizlik sonucu olan orman yangınlarının da günahı, vebali Allah muhafaza cehennem için yeterli olsa gerektir.
Babam rahmetli insanlar bir zaman sonra mezarlıklara dönerek "Atam sen kalk da ben yatam" diyecekler derdi. Bu sözü de babalarından, atalarından duyduğunu söylerdi. Herhalde o günlere ramak ramak yaklaşıyoruz. Ve Ey atalarımız, ey atalarımızın ataları: dünya bizi yordu. Her gün kötü görmekten, kötülüğü izlemekten gözlerimiz önce kötü oldu. Yüreklerimiz kaskatı oldu. Kötülük hayatımızda fazlaca yer etti. Kötülükler iyiliklere galebe çalacak İSTİKBAL endişemiz arttı. O halde siz kalkın ve iyiliği hakim kılın. Biz yatalım da dinlenelim. Biz görmeyelim daha fazlasını diyeceğiz.
Ama asla ümitsiz değiliz. Elbette insanlığın ahir ömründe olgunluğun, barışın, selametin, iyiliğin insanca yaşamanın hakim olacağı yılların, zamanların geleceğini çağlar öncesinin müjdeci Peygamberinden biliyoruz. Önemli olan biz hangi taraftayız? Bizim hayatımıza hangisi hakim? iyilik mi kötülük mü?
İyilik adına; iyilik ve iyiler sarsın her tarafımızı. İyi olduğumuz kadar iyilik bulalım inşaaAllah.