Mustafa KAYA


ASLINDA BİZE DAİR…


Eğitime dair yazılar yazmaya özen gösterdiğimi fark ediyorsunuzdur umarım. Yeri geldikçe ve fırsatını buldukça hem yazıyor hem de konuşuyorum. Ara sıra ukalalık yapıyor muyum diye de şüphelenmiyor değilim. Yazdığım her konuda, aslında bana ve size dair söylediklerimin hepsinde, olayı, olguyu, gördüğüm ya da göremediğim her şeyi anlama ve anlamlandırma çabam var. Kalemimin ve fehimimin (anlayışımın) yettiğince yazıyor ve anlatıyorum tabi. Her anlama ve anlamlandırma da eğitsel bir faaliyet değil midir? Buradan hareketle eğitimde odak noktam: Türkiye'de önce anne ve babalar eğitilmeli ve onlara çocuklarının yetenekleri ve yetenekleri ile mutlu olabilecekleri iş imkânları hakkında bilgi verilmelidir. Sonrasında çocuklara geçilmelidir.

               Eğitim ile ilgili söylediklerimin ve söyleyeceklerimin, benim gibi bir eğitimci açısından risk oluşturabileceğini kabul ediyorum elbette. Çünkü Türkiye'de eğitime bakış açıları Türkiye nüfusu kadar çok. Tamam, abarttım. Ama inanın eğitime bakış açıları o kadar çok ki, ben birazını velilerin bakışı ile anlatmaya çalışacağım. Söylediğim gibi veliler en önemli ayak oldu eğitimde.

               Eğitime ideolojik bakan veliler... İnsanımızın Tanzimat’tan beri gelen hayata bakış açılarından kaynaklı farklılık, ideolojik derken. Öyle iki zıt kutup ki, birbirini ittikçe itiyor. Hatta bu farklılık siyasete, ekonomiye ve kültürel alana da şiddetle yansıyor. İşin kötü tarafı, her iki kutup da kendisinin yüzde yüz haklı olduğunu savunuyor. Ve kendi ideolojilerine dayalı eğitimin ülkeyi kurtaracağını, diğerinin batıracağını düşünüyorlar. Ve düşündükleri doğrular kendilerini ancak eksenleri etrafında döndürmekten başka bir işe yaramıyor. Yani felsefelerini iki ileriye iki geriye götürüyor. Çok beklettim merak uyansın diye, şunlar işte: birisi ülkenin İslam ve geçmişe sıkı sıkıya bağlı kültürünü yok sayarak ve reddederek ülkenin ilerlemesinin mümkün olacağını savunurken diğeri, sadece İslam ve kültürünün ülkeyi ilerletmeye yeteceğini düşünenlerden oluşan düşünce sistemi... Burada biraz daha aklıselim olan eğitim doktrini ise, ikisinin mezci (ortak noktalarından süzülen birleşik düşünce) ile ülkenin kurtulacağını düşünenlerdir. Bu düşünce ile din ve ahlak anlayışının temel alınarak kültürel öğelerin Japonya misali ayakta tutulması ve fakat yine Japonya misali toplumun bilimsel ve teknolojik verilere dayalı bir eğitim ile ilerleyeceğini savunanlardır. Hangisi olmalı sizce?

               Velilerin mesleklerini beğenmemesi çocuklarının eğitimine de farklı baktırıyor. Toplumda yıllardır fark ettiğim acı gerçek şu ki; halkın çoğunluğu kendi mesleğini ve yaptığı işi beğenmiyor. Esnaf memurun yerine, memur esnafın yerine geçmek istiyor. Hatta esnaf gurupları arasında veya memur branşları arasında da değişim isteyenler oldukça fazla. Kısa bir örnekle açıklayayım: sanayide işyeri olan bir velimiz, çocuğu ile ilgili görüşmek için geçen gün yanıma geldi. Çocuğunun mutlaka okuması gerektiğini ve çocuğunun memur olarak hayatına devam ettiği takdirde kendini kurtaracağını söyledi. Ben de, sanayideki esnafın son yıllarda oldukça iyi kazandığını, maksat sadece para kazanmaksa sanayide çalışmanın daha avantajlı olduğunu söyledim. Ne derse beğenirsiniz? Akşama kadar kirin pasın içerisinde memurun 3 katını kazanmaktansa, memur olup, beyaz yakalıyla eve gitmesinin daha iyi olacağını söyledi. Bence mütevazılık yaptı, daha fazlasını kazanıyorlardır, inanın gözümüzde yok. Ama birbirimizin yerine geçip hayatın zorluklarını ve kolaylıklarını hissedemedikçe birbirimizi anlayamayacağız herhalde. Bir de tam aksini düşünen öğretmen arkadaş: "Hocam 30 yaşına kadar ders çalıştım. 30 yaşıma kadar babama bağımlı kalarak ve harçlığı mı dahi babam üzerinden elde ederek yaşamak zorunda kaldım. Öğretmen olacağım diye işte de çalışamadım. Sanayide çalışan veya babası esnaf olan arkadaşlarım 15 - 16 yaşlarında bir işte çalışmaya başladılar. Bol bol harçlıkları olurdu küçükken. İşini iyi yapan yaştaşlarım evini arabasını 30 unda aldı. Ben 40 yaşındayım halâ ev borcu ödüyorum. Çocuğum büyüsün hiç zorlamayacağım. Vereceğim sanayiye... İyi de kazanıyorlar." Dedi. Dolayısı ile mesleklerimizdeki zorluklar ya da kolaylıklar görüşlerimizi şekillendiriyor. Böylece, hem kendi çocuklarımızı hem de başkalarının çocuklarını görüşlerimiz ile etkilemiş oluyoruz. Sahi içinde olduğumuz paragraftaki iki ayrı meslek grubundan hangisi haklı sizce?

               Çarşambaya devam edeceğim inşallah. Bu konulardaki tercihlerimi de sunarım sizlere. Neden risk oluşturduğunu da anlamış olursunuz. Ha ne dersiniz? Şimdilik iki farklı ayrı konudaki velilerin eğitilmeye ilişkin profillerini çizmeye çalıştım. Dahası var. Hem siz de katılmak istersiniz belki. İrdeleriz.

 

               Hadi kolay gelsin.

YAZARLAR