Peygamber Efendimizin, “Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hıristiyan ya da Mecûsî yapar.” (Buhârî, Tefsîr, (Rûm) 2) ifadesi, ebeveynin çocuk üzerindeki kalıcı tesirini açık bir dille özetler. İşlenmeye hazır bir cevher olan insan yavrusu, iyiyi kabul etmeye ve güzeli benimsemeye daha doğuştan gönüllüdür. Onun, gözünü açtığı bu yeni âlem ile sağlıklı ilişkiler geliştirebilen erdemli bir kişilik edinmesi, anne babasının kucağında gerçekleşecektir. Aynı zamanda kendisini hidayete ve doğru yola ulaştıracak dinî tercihinin temeli de aile ocağında şekillenecektir.
Peygamberimiz, bebeklikte merhamet, çocuklukta sevgi ve delikanlılıkta anlayış ile büyütülen evlâdın saygı ve uzlaşı sonucu alınan bir kararla evlendirilmesini tavsiye etmiştir.
Boşanmak elbette arzu edilmeyen bir durumdur. Allah Resûlü, boşanarak açıkta kalan kız çocuğunu bağrına basan ve geçimini üstlenen aileyi müjdelemiş ve en hayırlı harcamanın onun geçimi için yapılan harcama olduğunu söylemiştir: “Size en değerli sadakadan bahsedeyim mi? (Kocasının evinden ayrılarak) senden başka kazancını sağlayacak kimse olmadığı için sana (baba evine) sığınmış kızın (için harcadığın nafaka en faziletli sadakadır).” (İbn Mâce, Edeb, 3)
Peygamberimiz, “Kendi babası olmadığını bile bile, babasından başkasının oğlu olduğunu iddia eden kişiye cennet haramdır.” (Buhârî, Ferâiz, 29) buyurur. O hâlde onları reddetme veya başka bir soydan geldiğini iddia etme gibi bir hakkı da yoktur. Aynı şey bir babanın, çocuğunu evlâtlıktan reddetmesi için de geçerlidir. Çünkü aile ilişkileri sonsuza kadar süren ilişkilerdir. Bu diyarda ömürler tükense ve Peygamberimizin ifade ettiği üzere kabre girene kadar cenazeyi takip eden aile sonuçta geri dönüp uzaklaşmak zorunda kalsa bile, öte âlemde yine bir araya gelecekleri umulur. İyiler iyilerle, kötüler kötülerle. Allah Teâlâ’nın bizlere sunduğu her nimet gibi aile hayatı da bir tarafıyla külfet yüklüdür. Sürükleyici ve aldatıcı yüzüyle aile meşgalesi, insana aslî görevini her an unutturabilecek kadar zorlu bir sınavdır: “Ey iman edenler! Mallarınız ve evlâtlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Münâfikûn, 63/9)
Kimi zaman aile fertlerinin çokluğu ile övünen insan, kendisini Rabbine yakınlaştıracak olanın, eşi ya da çocukları değil, salih amelleri olduğunu unutur. Hâlbuki gönlünde imanın aydınlığını taşımayan bir kimse için, mal ve evlâtlar ile dolu debdebeli bir hayat ateşten kurtulmasına çare olamayacağı gibi, onun azgınlığını ve ateşin yakıcılığını körükleyen bir nitelik de kazanabilir.
Resûlullah’ın (sav), “İnsan, ailesi, malı, nefsi, çocuğu ve komşusu ile sınanır; oruç, namaz, sadaka ve iyiliği emredip kötülükten sakındırma işte bu sınanma (esnasındaki kusurlarına) kefaret olur.” (Müslim, Fiten, 26) hadisinde “sınanma” vesilesi olarak adlandırdığı aile, anne baba çocuk üçgeninde kurulmuş hassas dengeler ağıdır. Aynı evi paylaşmak, haklar kadar sorumlulukları da artırmakta, canlar yakınlaştıkça huzur için gösterilmesi gereken ihtimam da katlanmaktadır. İşte bu noktada Peygamberimiz eşler arası ilişkiyi düzenlerken tek taraflı görev yüklemesi yapmaktan ya da sınırsız özgürlük tanımaktan ısrarla kaçınır: “Dikkat edin! Sizin kadınlar üzerinde hakkınız olduğu gibi, onların da sizin üzerinizde hakkı vardır.” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 9)
Kadın için aile, hayat imtihanının en çetin geçtiği alanlardan biridir. Kadın “saliha kadın” olarak nitelenir ve bu niteliğinin karşılığını hak etmeye çabalar. Bazen de eşsiz kalır ve yükünü sırtına almakla, ailesi için harcadığı emekle Peygamber’e komşu olmaya yönelir. Hayırlı bir evlât yetiştirmek uğruna attığı her adım mükâfata lâyık iken, bazen acısıyla yandığı evlâdının ölümüne sabretmekle de mutlu sona erişir.
Aile yükünü omuzlayan baba için “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!” (Tahrîm, 66/6) uyarısı şüphesiz son derece çarpıcıdır. Ailesine harcadığı her kuruşun, sarf ettiği en kıymetli para olarak sevap hanesine yazılmasının yanında, evinin yıllık ihtiyaçları için yatırım yapması da infakının bir parçasıdır.
Peygamberimiz, “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım...” (Tirmizî, Menâkıb, 63) sözleriyle mümin erkekleri, ailesine iyilikle muamele etmeye çağırır. Evin büyüğü, babası, ailesine karşı güler yüzlü ve tatlı sözlü olmalıdır. Hissettiği güzel duyguları gizlememeli, gördüğü meziyetleri takdir etmekten çekinmemelidir. Torunları ile gülüp oynayan, onlara sımsıkı sarılıp öpen, hatta kucağına alıp hutbe okuyan ve torunu sırtındayken namaz kılan Hz. Peygamber’in tavrı bütün babalara hep örnek olmalıdır.
Hz. Peygamber (sav), aile içinde adaletsizliği kesinlikle reddeder. Sevgi konusunda yavrularına eşit mesafede durmayı beceremeyen ebeveyn, gönüllerine söz geçirememekten dolayı belki mazur görülebilir. Ama bunu davranışlarına yansıtmayarak, cinsiyet farkı gözetmeksizin adaleti korumak zorundadırlar. Zira ailede söz hakkına sahip olan her yetişkin, “Allah’tan korkun ve evlâtlarınız arasında âdil olun!” (Buhârî, Hibe, 13) emrinin muhatabıdır.
Mümin anne ve babaların, “Şüphesiz hüsrana uğrayanlar kıyamet gününde kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır.” (Zümer, 39/15) âyetini okuduklarında içleri titrer. Evlerinde mânevî bir iklim oluşturmak ve Allah’ın rızasına erişmek için el ele verirler. Ailelerine af ve afiyet ihsan edip, dünya ve âhirette ihlâsla kendisine bağlı olanlardan eylemesi için Rablerine niyazda bulunurlar.
Sevgili Peygamberimiz, “Hepiniz birer sorumlusunuz ve hepiniz yönettiklerinizden mesulsünüz. Devlet başkanı bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Evin beyi bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Evin hanımı da bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Hizmetçi de efendisinin malı üzerinde bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür.” (Buhârî, İstikrâz, 20) buyururken herkese sorumluluğunu hatırlatmaktadır.
Anne ve babalar olarak biz müminlerin daimî niyazı şudur: “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah"a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.” (Furkân, 25/74)
KAYNAK : HADİSLERLE İSLAM
