Hz. Peygamber, pazartesi ve perşembe günlerinde oruç tutmayı da tavsiye etmiştir. Hz. Âişe'nin naklettiğine göre, Allah Resûlü pazartesi ve perşembe oruçlarını dört gözle beklerdi. Resûlullah'ın, “Ameller pazartesi ve perşembe günleri Allah'a arz olunur. Ben amelimin arzı sırasında oruçlu olmayı isterim.” (Tirmizî Savm, 44) ve “İnsanların amelleri pazartesi ve perşembe günleri olmak üzere her hafta iki defa arz olunur ve her mümin kula mağfiret buyrulur. Yalnız din kardeşi ile aralarında düşmanlık bulunan kul müstesna! (Onlar hakkında), "Bu iki kişiyi (barışa) dönünceye kadar bırakın ya da geciktirin, denilir.” (Müslim, Birr, 36) hadislerinde pazartesi ve perşembe günlerinde oruç tutmanın faziletine ve hikmetine işaret edilerek bu günlerde oruç tutmanın güzel bir nafile olduğu anlatılmaktadır. Yine Peygamber Efendimize pazartesi günü oruç tutmak hakkında soru sorulduğunda, “Ben o gün doğdum, bana o gün vahiy geldi.” (Müslim, Sıyâm, 198) buyurmasında da özellikle pazartesinin güzel günlerin hatırasını yaşatmak için güzel bir fırsat olduğunu göstermektedir.
Peygamber Efendimizin Zilhicce'nin ilk dokuz gününde de oruç tuttuğunu belirten; arefe günü orucunun faziletine ve geçmiş senenin günahlarına kefaret olduğunu bildiren bazı hadisler vardır. Ancak Peygamberimize Arafat'ta vakfedeyken süt gönderilmiş ve oruçlu olup olmadığı konusunda ihtilâfa düşen insanların bakışları arasında onu içmişti. Hatta Hz. Peygamber'in Arafat'ta bulunanlara, arefe günü orucunu yasakladığına dair rivayetler de vardır. Bu rivayetlerden anlaşıldığına göre, Hz. Peygamber bu orucu hacda bulunmayanlar için teşvik etmiştir. Ancak muhtemelen Arafat'ta bulunanların sıcak ve yorgunluktan etkilenmemeleri, bu nedenle dua ve diğer ibadetleri yapmaktan geri kalmamaları için, ayrıca bu gün bayram olarak kabul edildiği için orada oruç tutulmamasının daha uygun olduğuna işaret etmiştir.
Resûlullah (sav) bazı aylarda da oruç tutmanın faziletli olduğunu belirtmiştir. Muharrem ayında tutulan oruç ile ilgili olarak, “Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem'de (tutulan oruçtur). Farz namazdan sonra en faziletli namaz ise gece namazıdır.” buyurmuştur. (Müslim, Sıyâm, 202) Şâban ayında oruç tutulması ile ilgili olarak Hz. Âişe'den, “Ben Allah Resûlü'nün (sav) kesinlikle Şâban ayında tuttuğundan daha fazla oruç tuttuğu bir ay görmedim. Şâban ayının neredeyse tamamını oruçlu geçirirdi.” rivayeti nakledilmiştir. (Müslim, Sıyâm, 176) Bunun dışında Kutlu Nebî'nin Ramazan dışında hiçbir ayın tümünü oruçla geçirmediği rivayet edilmiştir.
Söz konusu rivâyetler bütün olarak ele alındığında Hz. Peygamber'in, senenin büyük çoğunluğunu oruçlu geçirdiği gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Halbuki Allah Resûlü bu uygulama ve tavsiyeleri ile oruç tutulabilecek faziletli vakitleri belirtmek istemiş, Müslümanlardan bütün senelerini oruçlu geçirmelerini beklememiştir. Nitekim kendisi de bu vakitlerde kimi zaman oruç tutmuş, kimi zaman tutmamıştır.
Allah Resûlü bazı faziletli zaman dilimlerini oruçlu geçirmeyi tavsiye ettiği gibi bazı günlerde oruç tutmayı yasaklamıştır. Oruç tutulamayacağı belirtilen günlerden biri Ramazan Bayramı'nın birinci günü, diğeri de Kurban Bayramı günleridir. Ayrıca Allah Resûlü'nün sadece cuma günlerinde oruç tutulmasından da hoşlanmadığı rivayet edilmiştir. “Biriniz cumadan bir gün evvel veya bir gün sonra da oruç tutmadıkça sadece cuma günü oruç tutmasın.” (Buhârî, Savm, 63) buyuran Allah Resûlü, cuma gününü haftalık bayram olarak algılandığından dolayı sadece bu gün oruç tutulmasından hoşlanmadığı anlaşılmaktadır. Rahmet Peygamberi muhtemelen Ramazanı dinç olarak karşılamaları için, Müslümanların Ramazan ayının girip girmediği konusunda tereddüt gösterdiklerinde ihtiyatla hareket ederek bir iki gün önce oruç tutmalarını (şek orucu) da uygun görmemiştir.
Ümmetine çok düşkün olan Hz. Peygamber, iki ya da üç gün iftar etmeden peş peşe tutulan visal orucunu da hoş karşılamazdı ve “Visal orucu tutmaktan sakının!” buyururdu. Kendisine, “Ama sen visal orucu tutuyorsun.” denilince Hz. Peygamber, “Siz bu konuda benim gibi değilsiniz. Ben geceyi geçirirken Rabbim beni doyurur ve susuzluğumu giderir. Siz ancak gücünüzün yeteceği kadar amel üstlenin!” (Müslim, Sıyâm, 58) buyuran Rahmet Peygamberi, insanın gücü ve takati ölçüsünde ibadet yapmasının gereğine işaret ediyordu. Ramazan dışında dehr orucu (sürekli her gün) tutulmasını da hoş karşılamazdı.
Zâhid sahâbî Abdullah b. Amr b. Âs'ın her gün oruç tuttuğunu haber alan Rahmet Peygamberi ona, “Gündüz oruç tuttuğun, geceleri de ibadetle meşgul olduğun geldi kulağıma, gerçekten öyle mi?” diye sorar. Abdullah, “Evet, ey Allah'ın Resûlü!” diye cevap verir. Efendimiz, “Böyle yapma. Bazen oruç tut, bazen tutma! Gecenin bir kısmında ibadet et, bir kısmında ise uyu! Çünkü vücudunun sende hakkı var, gözünün sende hakkı var, hanımının sende hakkı var, misafirinin sende hakkı var. Her ay üç gün oruç tutman yeterlidir. Çünkü senin için her iyiliğe on kat sevap verilecektir. Bu da yılın tamamını oruçlu geçirmiş olmaktır.” buyurur. Abdullah, “Ey Allah'ın Resûlü! Benim gücüm kuvvetim yerinde, (daha fazlasını yapabilirim)” der. Bu defa Hz. Peygamber, “Öyleyse Allah'ın peygamberi Dâvûd (as) gibi oruç tut. Daha fazlasını yapma!” buyurur. Abdullah, “Allah'ın peygamberi Dâvûd'un (as) orucu nasıldı?” diye sorar. Efendimiz, “Yılın yarısında oruçlu olmak şeklinde” diye cevap verir.
Yıllar geçip Abdullah b. Amr yaşlandığında “Keşke, Hz. Peygamber"in (sav) verdiği izni kabul etseydim.” demiştir. (Buhârî, Savm, 54)
Görüldüğü üzere Yüce Allah, rahmetiyle müminleri, oruca yavaş yavaş alıştırmıştır. Böylece Ramazan orucuna da nihaî şeklini vermiştir. Yüce Allah bu ayda cehennem kapılarını kapatıp şeytanları zincire vurarak atılmış rahmet adımlarına her sene bir yenisini eklemektedir. Sadece oruç tutanların geçebilecekleri Reyyân Kapısı oruçluları beklemektedir.
KAYNAK : HADİSLERLE İSLAM