Saçı sakalı karışmış Necidli bir adam Resûlullah'a gelir. Sesinin uğultusu işitilir fakat ne söylediği anlaşılmaz. Nihayet Resûlullah'a yaklaşır. İslâm'ın ne olduğunu öğrenmek isteyince, Peygamber Efendimiz ile arasında şöyle bir konuşma geçer:
—Günde beş vakit namaz kılmaktır.
—Kılmam gereken başka namaz var mı?
—Hayır, ama nafile kılabilirsin. Bir de Ramazan ayında oruç tutmaktır.
—Tutmam gereken başka oruç var mı?
—Hayır, ama nafile oruç tutabilirsin.
Daha sonra Peygamberimiz (sav) o adama zekât vermekten bahseder. Adam:
—Vermem gereken başka bir şey var mı? Der. Allah Resûlü cevap olarak:
—Hayır, ama sadaka verebilirsin, buyurur.
Bu adam, “Vallahi, bundan ne fazla, ne de eksik yapacağım.” diyerek Peygamber Efendimizin yanından ayrılır. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz, “Eğer sözünde durursa kurtuluşa erdi.” der.(Müslim, Îmân, 8)
Allah Resûlü'nün bu şahsa verdiği cevapta oruç, kurtuluş sebeplerinden ikincisidir. Bir başka hadisine göre ise oruç, İslâm binasını oluşturan beş esastan biridir: “İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek, Kâbe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.” (Müslim, Îmân, 21)
Bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek anlamına gelen oruç ibadetinin, değişik biçimlerde de olsa hemen bütün din ve kültürlerde var olduğu görülmektedir. Bazılarına göre belirli bir süre yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durma; bazılarına göre perhiz yapma, belirli yiyecekleri yememe; diğer bazılarına göre de sükût etme gibi şekillerde yerine getirilir. Tevbe maksadıyla oruç tutanlar olduğu gibi kefaret, arınma ve matem amacıyla da oruç tutanlar bulunmaktadır. Kur'ân-ı Kerîm'de geçmiş ümmetlere de orucun farz kılındığı haber verilerek orucun vazgeçilmez kadim bir ibadet olduğuna işaret edilmiştir.
İslâm tarihinde Hz. Peygamber ve Müslümanların tuttukları ilk oruç, Âşûrâ orucudur. Aslında Âşûrâ orucu, Medine'deki yahudiler tarafından tutulmaktaydı. Onlar Âşûrâ gününü bayram olarak kutluyorlar ve o günü oruçlu geçiriyorlardı. Muhtemelen Hz. İbrâhim'den kalma bir gelenek olmalı ki, câhiliye döneminde başta Kureyşliler olmak üzere bazı Arap kabileleri de bu orucu tutmaktaydılar. Hatta Peygamber Efendimizin hicretten önce Mekke'de Âşûrâ orucu tuttuğu gibi hicretten sonra Medine'de de bu orucu tuttuğu rivayet edilmiştir. 4 Efendimiz Medine'ye geldiğinde yahudilerin Âşûrâ gününde oruç tuttuklarını görünce onlara bu orucu neden tuttuklarını sormuş, yahudiler, Allah'ın Musa Peygamber ve İsrâiloğulları'nı bu günde kurtardığını, Musa Peygamber'in o günde şükür maksadıyla oruç tuttuğunu, kendilerinin de bu konuda Hz. Musa'ya uyduklarını söylemişlerdir. Allah Resûlü de, “Biz Musa'ya sizden daha yakınız ve bunu yapmaya daha lâyıkız.” diyerek Müslümanlara Âşûrâ gününde oruç tutmalarını emretmiştir.
Allah Resûlü ile birlikte Müslümanlar da Ramazan orucunun farz kılındığı zamana kadar Âşûrâ orucu tutarlardı. Ramazan orucunun farz kılınmasından sonra artık Âşûrâ orucunu tutmak, insanların arzusuna bırakıldı. Hz. Âişe bu süreci şöyle anlatmaktadır: “Kureyşliler câhiliye döneminde Âşûrâ günü oruç tutarlardı. Sonra Resûlullah da (sav) bu orucun tutulması emretti, tâ ki Ramazan orucunun farz kılındığı zamana kadar. (Ramazan orucu farz kılınınca) Resûlullah (sav), “(Âşûrâ orucunu) dileyen tutsun, dileyen tutmasın.” buyurdu. (Buhârî, Savm, 1)
Hanım sahâbî Rübeyyi' bnt. Muavviz, Müslümanlar için orucun ilk şekli olan Âşûrâ orucuyla ilgili şu hatırasını anlatmaktadır: “Allah Resûlü, Âşûrâ gününün sabahı Medine'nin etrafındaki ensarın köylerine, " Kim oruçlu olarak güne başlamışsa, orucunu tamamlasın. Kim de oruç tutmayarak güne başlamışsa, gününü (oruçlu olarak) tamamlasın." diye haber göndermişti. Biz bundan sonra hem kendimiz oruç tuttuk hem de mümkün olduğunca küçük çocuklara oruç tutturduk. Oruç günlerinde biz hanımlar mescide gider, yavrularımıza renkli yünlerden oyuncaklar hazırlar, onlardan biri açlığını hatırlayıp yiyecek için ağla dığında ona iftar zamanına kadar (oyalanması için) bunları verirdik.”(Müslim, Sıyâm, 136)
Âşûrâ orucunun Muharrem ayının onuncu günü tutulan bir oruç olduğu âlimlerin büyük çoğunluğu tarafından söylenmiştir. İbn Abbâs'a Peygamber Efendimizin hangi günde oruç tuttuğu sorulunca onuncu günde, diğer bir rivayette de dokuzuncu günde oruç tuttuğunu söylemiştir. Peygamber Efendimize, yahudi ve hıristiyanların bu günü yücelttikleri (ve onuncu gününde tuttuklarını ima edilince) o da, “İnşallah gelecek yıl biz de (Muharrem'in) dokuzunda oruç tutalım.” demişti. Ancak ertesi yıl gelmeden Allah Resûlü vefat etti. Ancak Allah Resûlü'nün yahudilere benzememek için müminlere tek gün değil Âşûrâ gününe Muharrem'in dokuzuncu veya on birinci gününü de ekleyerek en az iki gün oruç tutmalarını tavsiye ettiği de rivayet edilmiştir. Peygamber Efendimizin ne zaman oruç tuttuğunu rivayet eden İbn Abbâs'ın da, “Dokuzuncu ve onuncu günleri oruç tutarak yahudilere muhalefet ediniz.” dediği nakledilmiştir. Dolayısıyla Resûl-i Ekrem'in yahudileri taklit etmemek ve hurafelerinin İslâm bünyesine girmesine engel olmak için sadece Âşûrâ günü değil, Muharrem'in dokuz ve onuncu ya da on ve on birinci günlerinde oruç tutmalarını tavsiye ettiği anlaşılmak tadır.
Medine yıllarında Hz. Peygamber ve ashâbı oruç ibadetini bu şekilde yerine getirirlerken, Ramazan orucunu emreden ilk âyetler inmiştir: “Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (meselâ, fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 2/183-184) Bu âyetler, müminlere belli bir esneklik ve muhayyerlik tanımıştır. Buna göre hasta ya da yolculukta olanlar Ramazan orucunu daha sonraki bir zamanda tutabilirlerdi. Bir süre sonra ilâhî hikmetin gereği olarak oruç ibadetinde yeni bir düzenleme yapılmıştır.
KAYNAK : HADİSLERLE İSLAM