Vaiz Muharrem DEMİR

Tarih: 27.06.2023 03:00

Hz. İBRAHİM ve Hz. İSMAİL : Bir Baba Oğulun Tevhid Sınavı -3

Facebook Twitter Linked-in

               Hz. İbrâhim'in, babasına olan istiğfarı hâriç, dualarının kabul edilip edilmediğini görmesi için çok beklemesi gerekmeyecekti. Zira hemen yanı başındaki oğlu İsmâil de peygamberlikle görevlendirilip, vahiy ile şereflendirilecekti. O da Allah'ın hidayete ulaştırıp âlemlere üstün kıldığı zümrenin önde gelen mensuplarından olacaktı.

 

               Ancak Allah Teâlâ, Hz. İbrâhim'e asıl üstünlüğü, tevhid inancının imamlığı ve önderliği vasfı ile bahşedecekti. Bu doğrultuda Hz. İbrâhim ve Hz. İsmâil, yeryüzünde Allah'a adanan ve Tek Yaratıcı inancını simgeleyen ilk mâbet olan Kâbe'nin yeniden inşasıyla görevlendirilecekti. O günden itibaren Tek Allah'a tapan ve tapacak tüm müminler için kıyamete kadar kalıcı olan bu kutsal değerin yeniden inşası bu babaoğla nasip olacaktı.

 

               Allah Teâlâ, öncelikle Kâbe'nin yerini onlara bildirir. Hz. İbrâhim, iki kez Mekke'ye giderek oğlu İsmâil'i ziyaret eder ve ona Rabbinin burada kendisi için Beyt'ini yeniden yapmayı emrettiğini haber verir. İsmâil de babasına destek olarak Rabbine itaat etmesini, kendisinin de ona yardım edeceğini söyler. Hz. İbrâhim ve Hz. İsmâil burada temelleri yavaş yavaş yükseltirler ve “Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.” diyerek dua ederler. (Bakara, 2/127) Böylece, “Mekke'de, insanlar için inşa edilen bu ilk mâbet, âlemlere hidayet kaynağı olacak bu mübarek Beytullah” yeniden gün yüzüne çıkar. Baba - oğul iki peygamber, görevlerini yerine getirir ve yine nesilleri için dua ederler. Bu duaların kabul senedi, İsmâil soyundan gelen Muhammed Mustafa (sav) olacaktır.

 

               Görevin tamamlanması üzerine Cenâb-ı Allah, Kâbe'nin, İbrâhim tarafından inşa edilen bu makamın, insanlar için ibadet edecekleri ve kendilerini güvende hissedecekleri bir yer olduğunu ilân eder ve hac ibadetinin inananlara duyurulmasını ister.

 

               Hz. İbrâhim, Kur'an'ın anlatımına göre, hak dine yönelip Allah'a boyun eğen, bütün iyi sıfatları kendinde toplayan bir önder; Rabbinin nimetlerine her zaman şükreden iyi bir kuldur. Bu nedenle Allah tarafından seçilmiş ve hak yola iletilmiştir. Kendisine bu dünyada nice güzellikler ve yüce bir makam verilmiş, âhiret için ise salih kullar sınıfına dâhil edilmiştir.

 

               İbrâhim (as), tevhid mücadelesi ile tüm inananların önderi olmuştur. İnsanlık tarihindeki tevhid mücadelesinin öncü isimlerinden olan Hz. İbrâhim'in bu örnekliği Kur'an'da da şöyle ifade edilmiştir: “Andolsun, onlarda (İbrâhim ve beraberindekilerde) sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenler için güzel bir örnek vardır.” (Mümtehine, 60/6)

 

               Allah Teâlâ'nın bu çerçevede son peygamber Muhammed Mustafa'ya tavsiye ve emrettiği din de yine Hz. İbrâhim'in tebliğ ettiği tek ilâh öğretisidir. Bu nedenle Allah, muhataplarına İslâm'ı anlatırken Hz. İbrâhim ve onun öğretilerine atıfta bulunur. İslâm'ın müntesiplerine tavsiye edilen de yine İbrâhim'in Hanîf dinidir. Kur'an'ın beyanına göre, böyle bir inanç sistemine sahip olan İbrâhim'in dininden ancak kendini bilmeyen, yaratılış amacına ve fıtratına muhalefet edenler yüz çevirir.

 

               Bu vasıflarıyla Hz. İbrâhim, her açıdan örnek bir birey, kendisine uyulacak bir kuldur. Bir “insan” olması vasfıyla o, İbrâhimî din mensuplarının babasıdır. Her şeyden önce son derece ağır başlı, insanlara karşı yumuşak huylu, misafirperver ve dürüsttür. Bütün bu özelliklerinden dolayı Allah Teâlâ onu kendine “dost” edinmiştir. Cenâb-ı Allah ile İbrâhim arasındaki bu dostluk ilişkisi, “Allah Teâlâ İbrâhim'i nasıl dost edindiyse beni de öyle dost edinmiştir.” (Müslim, Mesâcid, 23) buyuran Allah Resûlü için de ölçü olmuştur. Bu sebeple, Peygamberimizin belirttiğine göre, onun makamı kıyamet günü Hz. İbrâhim'in makamı ile karşı karşıya olacaktır. Yine bu sebeple Resûl-i Ekrem, kendisine, “Ey yeryüzünün en hayırlısı!' diye seslenen bir sahâbîye, “Bu (söylediğin) İbrâhim aleyhisselâmdır.” buyurmuştur. (Müslim, Fedâil, 150)

 

               Hz. İsmâil de babası gibi sözüne sadık, ibadetlere sımsıkı sarılmalarını ümmetine emreden bir tevhid taraftarıdır. Bu yoldaki çabaları sebebiyle Rabbi katında “rızaya” ulaşmış bir Allah dostudur.

               Bu peygamberler ailesinin ahlâkı, aile bireyleri ve çevresi için de bir ihsan ve bereket vesilesidir. Bu sebeple, Hz. İbrâhim'in gününden beri sunulan ikram ve yedirilen yemeğe karşı misafirin duası hep “Halil İbrâhim bereketi”dir. Bu dua, onun neslinden gelen Muhammed'in de dilindedir. Senenin ilk mahsulünü kendisine getiren ashâbına Allah Resûlü'nün yaptığı duada Hz. İbrâhim'e atıf vardır: “Allah'ım! Meyvelerimizi bereketli kıl. Beldemizi bereketli kıl. Ölçeklerimizi bereketli kıl. Allah'ım! İbrâhim senin kulun, dostun ve peygamberindi. Ben de senin kulun ve peygamberinim.” (Müslim, Hac, 473)

 

               İşte bu özelliklerinden dolayı Resûl-i Ekrem'in, peygamberler içinden seçtiği dost, Allah dostu İbrâhim'dir: “Her peygamberin diğer peygamberlerden bir dostu vardır. Benim dostum ise atam ve Rabbimin dost edindiği (İbrâhim)dir.” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 3) Ahlâk ve karakterdeki bu yakınlık ve benzerlik, bu iki dostun vücutlarına da yansımıştır. Nitekim Mi'rac gecesinde bütün peygamberlerle görüşen Hz. Peygamber, onlar içinde en çok İbrâhim ile benzeştiğini söyler.

 

               Kendi neslinden gelen, hem ahlâken hem bedenen kendisine bu kadar benzeyen Muhammed'in ümmetine karşı İbrâhim de ilgisiz değildir. Mi'rac gecesi, bu son ve mükemmel dinin hayırlı ümmetine şu tavsiyede bulunur: “Yâ Muhammed! Ümmetine benden selâm söyle ve onlara bildir ki, cennetin toprağı güzel, suyu tatlıdır. Cennette ovalar vardır. Buraların ağacı ise, 'Sübhânallâhi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illâllâhu vallâhü ekber.' (Allah'ı her türlü eksiklikten tenzih ederim, Allah'a hamdederim, Allah'tan başka tanrı yoktur ve Allah en büyüktür.) cümlesidir.” (Tirmizî, Deavât, 58)

 

               Hz. İbrâhim pek çok güzellikte ilktir. İlk defa sünnet olan odur. Ayrıca bıyıkları kısaltmak, tırnak kesmek, misafir ağırlamak gibi güzel özellikler onun sünnetidir. Saçına ak düşen ilk kişi de yine İbrâhim'dir (as). Evet, insanın saçının beyazlaması da bir olgunluk alâmetidir. Rivayete göre Hz. İbrâhim, saçının ağardığını görünce sormuştur:

 

               “Yâ Rabbi bu nedir?”

               “Olgunluktur yâ İbrâhim!”

               “Rabbim, olgunluğumu artır!” 

               (Muvatta’, Sıfatü’n-nebî, 3)

               KAYNAK: HADİSLERLE İSLAM


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —