
Sevgili okurum,
Bu yazımızda, Dijital Aktivizm’i farklı bir açıdan ele alalım.
Yeni medyanın kullanımı bizi “sosyal ağ” kavramı ile tanıştırdı.
Sosyal ağ içerisinde bulunmamız sadece klavye aracılığı ile olduğu için sürekli yalnızdık.
Sosyalleşme hep tekil oldu. Böylece yeni bir kavramla karşılaştık.
“Tekil sosyalleşme”
Tekil sosyalleşme, yüz yüze görüşmelerin azalmasına neden oldu.
Yüz yüze görüşmelerde fiziki açıdan birbirimizi şahsen tanıyor ve tanımlayabiliyorduk. Ancak, sosyal ağlar bizi farklılaştırdı. Çünkü sanallaştık. Bu sanal dünyada karşımızdaki kişi için yeni kimliğimizi inşa ettik. Artık ağımızı yeniden kurguladığımız kimliklerimiz üzerinden oluşturuyorduk. Üstelik bu ağda, herkes ile her yerde ve her zaman var olabiliyorduk. Gerçek kimliğimizden farklı olarak yeni dünyada gezinmeye başladık.
Yeni avatarlar* olarak hızla çoğaldık. Gruplar oluşturduk. Belki gerçek dünyadaki gibi aynı toprak üzerinde yaşamıyorduk ama, bilinçli bireylerden ve özellikle aralarında örgütleşme bağları ve karşılıklı görevler bulunan kişilerden kurulu topluluk oluşturduğumuzu düşünüyorduk.
Bu sefer bu topluluğun bir ismi olması gerekiyordu. Bulundu ve yepyeni bir kavram oluştu.
“Ağ toplumu”
Bu kavram, ilk defa 1999 yılında yayınlanan bir kitabın ismi olarak karşımıza çıktı.
T.V.Dijk*, The Network Society adlı kitabında yeni bir toplum modelinin oluşacağından bahsederek bu toplum modelindeki ilişkilerin yüz yüze olmayacağını, sosyal ağlar üzerinden gerçekleşeceğini ve buna hazır olunması gerektiğini ifade etmekteydi. Söz konusu modele göre sosyal ağlar vasıtasıyla modern toplumun yapısı ve organizasyonu değişecekti. Modelde ifade edilen toplum, sözlüklerimizde ifade edilenden farklılıklar gösteriyordu. Sözlüklerde toptum; ortak yasalara uyarak bir arada yaşayan insan topluluğu veya aynı toprak parçası üzerinde bir arada yaşayan ve temel çıkarlarını sağlamak için iş birliği yapan insanların tümü olarak ifade edilmekteydi.
Dijk ise, sosyal ağlar üzerinden oluşacak yepyeni bir toplumdan söz etmekteydi.
Yeni fırsatlar sunan ve yüksek derecede paylaşımın gerçekleştirilebildiği sosyal ağlar.
Söz konusu sosyal ağlar;
• Tüm katılımcılara açık olması, cesaretlendirmesi ve her bir kullanıcıdan geri bildirim alabilmesi,
• iki yönlü konuşmayı sağlayabilmesi,
• Topluluklara çabuk ve etkili bir oluşum için izin vermesi,
• Diğer sitelere link verilmesine olanak tanıması,
. Genelde uzmanlaşmış yetenek ve eğitim gerektirmemesi,
• İletişimlerde zaman farkını ortadan kaldırması,
• Bilgilerin ve yorumların yeniden düzenlemeyle anında değiştirilebilmesi,
gibi özellikleriyle geleneksel medyadan farklılaşıyor, evrensel olması da dikkate alındığında ortaklaşa yaşanan toprak parçası ve ortaklaşa uyulan bir yasayı da gerektirmiyordu.
Tüm linklere bağlanılabilmesi ve ucuz olması nedeniyle de “Özgür ve ücretsiz” gibi bir söylem oluştu.
Ancak Lovink*, bu söylemi ucuz post modern bir klişe olarak görür ve devam eder;
“ (…) burada özgür ve ücretsiz arasında bir bağlantı yoktur. Ancak özgür ve ücretsiz söylemi, interneti kullanan milyonları ayartmak, tatmin etmek şaşırtmak adına kullanılırken, sosyal medya kullanımını teşvik eden sanal kullanıcıların genel olarak bu zincir içinde nakde çevrildikleri gerçeğini gizlemektedir.”
Ücretsiz denilen alanlarda da ücret farklı bir şekilde mutlaka ödenir veya süreç içerisinde iken zincirin bir halkasında o ücret tahsil edilir.
Legal ve illegal istihbarat örgütlerinin internet ve sosyal medya üzerinde muazzam bir dinleme-izleme-yayın yapma ağına sahip oldukları ve toplumsal hareketleri kolayca manipüle edebildiği bir gerçektir. Oluşturulan blog sayfalarıyla istenilen amaca dönük yönlendirmelerin yapılabildiği de göz önüne alındığında, özgürlüğün ne kadar özgürlük olduğu tartışmaya açık hale gelmektedir. Örnek vermek gerekirse; uzak doğuda bulunan bir devletin ülkesinde patlak veren bir skandal nedeniyle internete sansür getirmediği, hatta “Halkın sesi” kılığına girmiş blogger’leri kriz yönetimi yapsın diye internet sahasına sürdüğü bilinmektedir.
Morozov* böyle durumlar için “Paralı propaganda blogger’leri” gerçeğini ileri sürer ve der ki; “100 tane blogger’a rüşvet vermek bir gazetenin yazı işlerini, çıkarları için kullanmaktan çok daha kolaydır.”
Hiç bir oluşum kendi aleyhine yönelik bir harekete göz yummaz. Göz yumuyorsa kontrol altında tutuyor demektir. Hiç bir devlet illegal bir harekete izin vermez. Özgürlük, yasaların çizdiği sınırlara kadardır. Sosyal medya kitlelerin iletişimi için bir alan sağlaması ve marjinal tarafların eyleme geçebilmesine aracı olsa da, neyi neden desteklediğinin veya neye, neden karşı çıktığının bile farkında olmayan aktivistin pek işine yaramaz. Yalnızca belirli günlerde profil fotoğrafını değiştirerek bir şeyleri değiştirebileceğine inananlar sadece vicdanlarını rahatlatırlar. Bu şekilde eylem yapanlarda, huzura(!) eren kitlelerin ataleti mevcuttur. “Dijital Fanus Etkisi”; bu tür eylemleri etkisizleştirir.
Yeniden kurguladıkları kimlikleriyle yüz yüze ilişkilerden uzak bir şekilde sanal dünyada kendilerine yer bulan kişiler, gerçek hayattan uzak bir şekilde“dijital fanus etkisi” ile sanal bir mutluluk yaşarlar. İnternet’te bir şeyler yazarak ve başkalarının yazdıklarını paylaşarak, bir şeyler tıklayarak aktivizm kotanızı dolduruyor ve eylem yaptığınızı düşünüyorsanız, kendinizi dış dünyaya kapalı bir fanusun içinde hayal edebilirsiniz.
Sahaya inerek gerçek bir faaliyette bulunmadan sadece sanal faaliyetler ile ( Buna tıklamacılık ve dijital tembellik de diyebiliriz.) yetinen aktivist hareketler için dijital örgütlenme, bir normalin tezahüründen öteye gitmez. Geleneksel medya olmadan sosyal ağlarda yayılan haberler ve kampanyalar, arzu edilen sonuca ulaştırmazlar. Eylemin ticarî veya siyasî olması fark etmez. Gerek ülkemizde, gerekse orta doğuda sergilenen kirli oyunlara baktığımızda bu durumu rahatlıkla görebiliriz.
Habersiz kalmayın sağlıcakla kalın.
—————————————————————————————————-
• Elias Canetti : Almanya doğumlu, 2 Temmuz 1905 – 14 Ağustos 1994 tarihleri arasında yaşamış olan modernist romancı, oyun yazarı, anı ve kurgusal olmayan düzyazı yazarı.
• Avatar: Hint mitolojisine göre tanrıların yeryüzüne indiklerinde büründükleri şekillerdir.
• Teun A. van Dijk : 7 Mayıs 1943, Hollanda doğumlu, Metin, dilbilim, Söylem Çözümlemesi ve Eleştirel Söylem Çözümlemesi alanlarında çalışmalar yapan Hollandalı dilbilimci.
• Geert Lovink : 1959, Hollanda doğumlu, yazar, medya teorisyeni ve eleştirmen.
• Evgeny Morozov : 1984, Rusya doğumlu siyaset bilimci, yazar.
NOT: Yazılarımı aynı zamanda aşağıya bağlantı adresini bırakacağım kişisel blogumda da görüntüleyebilirsiniz:
https://kuzyakabilisimtarihkultur.com/